Onursuz Kıl Adam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Onursuz Kıl Adam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Tem 2014

Grissini {Nişantaşı - İstanbul}

Makarna aslında hep aynıdır sanırız ama hayatımız boyunca evrim geçirir. Çocukken annemizin bize özel yaptığı bir yemektir. Hep sağlıklı beslenmemiz gerekirken annemizin köfte ve makarna yaptığı gün hayatımızın en güzel günüdür…

Biraz serpilip üniversiteye başladığımızda, saç uzatmanın da gazıyla ayrı eve çıkarız ve paket makarna sınav dönemlerinde en büyük dostumuz olur. İş sahibi olup da para kazanmaya başlayınca da seviyeyi biraz yükseltip ‘’dışarıda makarnaya para verilir mi, evde yaparız yea’’ eşiğini de aştığımızda ise ev yapımı makarnalar, ortalama İtalyan restoranları hayatımıza girmeye başlar. Tabii bunda, gençlik gazıyla çıktığımız interrail’da, Roma’da yediğimiz makarnanın tadının damağımızda kalmasının da rolü büyüktür.

Sonunda da, kazandığımız az buçuk ağız tadımızla, makarna bizim için İtalyan mutfağı olur, isimlerinin okunuşu zor yemekler olur, muhteşem sosların renk kattığı el yapımı hamurlar olur…

Grissini de bu evrimin sonlarına doğru bizi buldu ve lezzetlerini sundu. Açıkçası evrimin güzel bir halkasında bizi yakaladı:)

Nişantaşı’na yolumuzun düştüğü Grissini’de yemeğe Foccacio E Pomodori ile başladık (isimler zorlaştıkça artan kalite eşiği). İsim korkutmasın, bildiğiniz köy pidesi aslında ve başlangıç için cidden iyi gidiyor. Özellikle kırmızı şarap da tercih ederseniz, yemeğinize güzel bir başlangıç yapabilirsiniz.



Başlangıcın ardından da kafamda makarna ya da pizza tercihi yapmak vardı ancak bir anda kendimi kaybederek her ikisinden de sipariş verdim. Makarnada tercihim Papardelle Al Pomodoro oldu. 

İçinde sarımsak ve soğan olması kafadan midemi kazandı zaten. El yapımı olduğu için pappardelle cinsi makarna da çok iyi pişmişti. Ne çok sertti ne de çok yumuşak. Hafif kalın olması da süper dolgun bir tat veriyor ve domatesli fesleğen sosuyla oldukça rahat yeniyor. Başta makarna bizim için hazır paketlerden ibaretti, şimdi ise el yapımı ve birçok farklı çeşitten ibaret. Pappardelle de bu çeşitlerin arasında yumurtalı makarnaların en büyük biçimiymiş. En çok satan yemekleri olması da açıkçası çok şaşırtmadı.



Yazıya makarnadan girdik ama her yeni gittiğim pizzacıda benim için için bir kalite eşiği olan dört peynirli pizzayı da denemeden çıkmayı kendime yediremedim ve bir de 4 Formaggi söyledim (böyle söyleyince çok havalı oluyor cidden:)

Çocukluk aşkım pizzanin yanında, peynir hastası biri olarak da söyleyebilirim ki, dört peynirli pizza muhteşem. Yalnız yerken tek bir tavsiyem olacak, lütfen elle yiyin, çatal bıçakla yiyeyim derken peynirleri mundar etmeyin. Alın bir dilimi elinize, geniş tarafını hafif sağdan ve soldan bükerek yiyin gitsin. Çok kasmayın, tadını çıkarın ;)


Makarna üstüne pizza yiyince tatlı menüsüne sadece bakakalmam beni çok üzdü ama yapacak da bir şey yoktu, tatlıları için kısa zamanda bir kez daha Grissini’ye uğrayacağım.

Fiyatlara gelirsek; evet, fiyatlar yemeklere göre biraz tuzlu ancak kaliteli malzeme kullanan yerleri bulmanın çok zor olduğu, iyi bir dönerin bile 200 gramının 17-18 TL’lere çıktığı dönemde bu fiyatlardan çok da kaçış yok diye düşünüyorum. Günün sonunda iyi yemek istiyorsanız, paranızın hakkını alacağınızı bilerek Grissini’ye rahatça gidebilirsiniz.

Fiyat aralıkları kısaca şu şekilde:

Başlangıçlar: 29 - 52 TL
Makarnalar: 26 - 49 TL
Pizzalar. 23 - 56 TL
Tatlılar: 24 - 32 TL

Son olarak da tavsiyem, gittiğinizde hiç ön taraftaki açıklıkta ya da içeride oturmaya kasmayın, direkt arka tarafta, yeşillikler içindeki muhteşem alanda bir masa kapın. Huzur, yemeğin tadını cidden arttırıyormuş, bunu gördüm:)

Adres ve diğer bilgiler için: http://www.grissinirestaurants.com/

Afiyet olsun!

16 Nis 2014

'Baldır!' 18 Saatlik Lezzet {Ataşehir - İstanbul}

4 yıldır dana gibi gezip yedik. Gurme tribine de girmedik, gurman havasına da. Tek bir derdimiz vardı, güzel bir şeyler yiyip keyifle doymak! Aynı yemeklerin hep farklı lezzetlerini deneyip, yazdık. Döner, köfte, kebap, steak, kokoreç, hamburger vs. vs...

Hep yeni bir şeyler, ama tamamen yeni; daha önce olmayan bir lezzeti keşfetsek diye içimizden geçirirdik. Sonunda bunu Baldır'da başardık! 


''Baldır diye yemek mi olur?'' diye lafı yemeden önce hikayesini anlatayım:

Bu et bir ar-ge başarısı. Arge'yi yapan Özgür Şef. Evet, bildiğimiz Özgür Şef. Et ise, dananın arka bacaklarının üst kısmından ve kuyruğunun bir kısmından çıkarılan %100 dana eti, kısaca löp et!

Peki ar-ge olarak ne yapmış Özgür Şef? Eti alıp 18 saatte yavaş yavaş pişirmiş, 28 farklı baharat eklemiş, ek lezzet olarak soğan, mantar ve yumurtayı tadına yedirmiş, yanına özel bir ekmek hazırlatmış (cidden efsane bir ekmek:) ve ortaya Baldır! çıkmış. Tabii bu etin kesin bir unutulmaya yüz tutmuş tarifi bir yerlerde vardır ama bu arge o tarifi alıp acayip yerlere götürmüş...

Nasıl yeniyor bu Baldır?

100gr - 250gr arası bir porsiyon seçiyorsunuz. Porsiyon fiyatları 13 - 28 TL arası. İnsan gibi yiyip kalkayıp derseniz 150gr yeter, gözüm doysun derseniz de 250gr'dan aşağısı kesmez. Sıcak sıcak yiyip bitirmeniz için en ideal gramaj, bence, 150gr. 




Sonrasında içine ek lezzetlerinizi seçiyorsunuz(bu ek lezzetler de ek fiyatlı); mantar, soğan ve yumurta. Bizim mantar ve soğan tercihimiz gayet güzeldi, lezzeti bir basamak daha arttırdı. Sadece içine değil yanına da seçebileceğiniz ek lezzetler var: Ankaranın çubuk turşusu, kaşık salata ve közde pişmiş biber & arpacık soğan ikilisi. Hepsi süper ama bunların arasında asıl olay arpacık soğanda! Nasıl yiyeceğim ben bunu diye debelenebilirsiniz; ucunu koparın, içini sıkın ;)


Ekmek de etin üstünde ve altında geliyor. 20 dakikada yaratılmış; içinde soğan, patates ve ekşi maya olan epik bir ekmek. Ekmek süpermiş diye hemen dalıp bitirmeyin, çünkü devamı gelmiyor :) 

Ve asıl olay da, eti yeme şeklinde. Çatal-bıçakla dalıp yemeye çalışmayın, hem mekanın ortağından ayar yersiniz hem de etin tadını bozarsınız. Kibarlığı bir kenara bırakıp yanında gelen güzel ekmekle eti tutup elinizle yiyin. Menemeni ekmek bandırarak yemiş bir nesiliz, tatavayı bırakıp dalın! 

Yemekler bitince de ''Tatlı alır mısınız?'' sorusuna korkmadan evet diyebilirsiniz. Önünüze hafif bir Arnavut tatlısı olan Trileçe gelecek, lezzeti tamamlamak için yuvarlayın gitsin.

Biz, Baldır'ı yabancı bir gezginin blogundan öğrendik. Siz de bir yere not edin, bizce kısa zamanda sadece Türkiye'de değil Dünya'da da isimlerini duyuracaklar, o yüzden gidip ilk yiyenlerden olun!

Nerede bu Baldır? Her yeni restoranın saldırdığı Bağdat Caddesi'nde, Çokacayipbiryer AVM'sinde ya da Nişantaşı'nda vs. değil, Batı Ataşehir'de. Gerçekten iyi yemek yemek isteyenleri çekmeyi hedefleyen bu stratejileri de bence harika.  Peki Batı Ataşehir'e gittiniz, orada nasıl bulacaksınız? Ülker Arena'yı (kime sorsaınız gösterir yöntemiyle bulabilirsiniz) solunuza alarak aşağı doğru devam edin, 2. sağa girin (ara bir caddeye gireceksiniz), yaklaşık 150m sonra solunuzda kalacak.

Onursuz Kıl Adam yedi.

Afiyet olsun!

27 Mar 2014

Gittik İçtik: Butik Kahveciler İyidir! {İstanbul}

Düzeltme: Drip ve Kronotrop'u yeni keşfedenler için ufak bir düzeltme yapalım: Kronotrop artık Cihangir'deki yeni adresinde. Drip ise Bağdat Caddesi'indeki şubenin ardından 2. şubesini Asmalımescid'e açtı.

Türkiye'de kahve nedir? Ya da neydi? Türk kahvesiydi, Nescafe'ydi. Bir dönem de ''üçü birarada''ydı, kremalı kahveydi.

Sonra 2003'te Starbucks geldi. Kendisini ''al ve git'' dükkan modelinden ''otur ve yıllan'' modeline çevirdik. Bizi mocha'yla, espressoyla, latte'yle tanıştırdı. ''Yahu bu kahvenin ne güzel türleri varmış'' dedik ama tabii lezzetini kıyaslayacak çok da bir şey yoktu elimizde.


Sonra Starbucks'ı gören zincirler, Türkiye'deki kahve açlığını fark edip doluşmaya başladılar. Caffe Nero'su, Robert Coffee'si, Gloria Jean's'i (Kahveci Mustafa Amca Jeans'e selamlar) hepsi geldi. Tabii girişimci Türk de duramazdı, Türk zincirler de hemen açılmaya başladı; Caffe Crown, Kahve Dünyası, Kahve Diyarı, Kahve Sepeti, Kahve Hedesi derken piyasaya iyi-kötü bir sürü kahveci doluştu. Formül basitti, standart kahveyi bardağa dök, içine aromasını karıştır, Starbucks'taki isimleri çak:)

En çok sevdiğimiz şeyi, yani kıyaslamayı yapabilecektik, artık elimizde eleştirebileceğimiz tonla mağaza vardı. Artık Starbuck pahalıydı; Nero tam bir İtalyan'dı, pahalıydı ama parasını hak ediyordu. Latte'si Starbucks'tan kötüydü ama Mocha'sı süperdi. Kahve Dünyası ucuzdu ve güzeldi (başta ucuzdu tabii, talebi gördükçe verdi coşkuyu:) Üçü biraradaları, kakaoları dayıyordu ama ergenin kurtarıcısıydı, sonra kendini şekere çikolataya verdi, bozmaz dedik ama çok bozdu. Caffe Crown oturacak yer bulamadığınızda size boş sandalye verendi...

Kabaca özetlediğim bu dönem yaklaşık 10 yılı kapsıyor, peki sonra ne oldu? Evlerimize french press'lerin girdiği, kahve konusunda en olgun olduğumuz son birkaç yılda, hayatımıza butik kahveciler girdi. Şu ana kadar tek tükler ve maksimum 20 metrekareye sıkışmış durumdalar ama asıl olan, her gittiğimizde bize şimdiye kadar kahve niyetine şurup içtiğimizi hatırlatmaları oldu.


Butik kahvecilerin, bence, şu anki en iyi iki temsilcisi Kronotrop ve Drip. Kronotrop Avrupa Yakası'nda, Taksim'de Galatasaray Lisesi'nden aşağı inerken solda, çıkarken sağda. Kahveleri ciddi iyi ve aldığınız her bardağın içindeki kahve miktarı süper. Yani Starbucks'daki ya da diğer zincirlerdeki gibi kahveyi koklatmıyor. Bulabilirseniz, ağız tadınıza uygun paket kahve de alabilirsiniz. Sakın pahalı diye düşünmeyin, bulursanız hemen alın çünkü her zaman bulunmuyor. Aklınızda olsun, sakın gidip de biraz oturalım diye plan yapmayın, zaten ufacık dükkan, alın kahvenizi ve keyifle gezin! Sahibini tanımıyorum ama ajans majans işlerinden bıkıp da bu işe girmiş gibi bir havası var, kendisini her türlü takdir ediyorum.


Drip Coffee de Anadolu Yakası'nda Bağdat Caddesi üzerinde. Kadıköy yönüne giderken Şaşkınbakkal Boyner'i geçince ilk sağdaki ana sokağa girin, biraz ilerleyince sağınızda kalacak. Drip kahve nedir şuradan izleyebilirsiniz. İşte, bu adamlar, bu işin İstanbul'da şu anki uzmanı. Mutlaka gidip deneyin ve Drip Coffee için, aromasına hasta olun. Fiyat çok pahalı demeden önce de zincir kahvecilerde şeker aromalarına verdiğimiz saçma paraları bir düşünün, içler dışlar yapın, sonucu damağınızda ve midenizde hissedin.

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam içti.

28 Oca 2013

Lokum.com - Nam-ı Diğer Lezzet Sitesi


''Organik gıdalar çok sağlıklı, organik yemezsek dünyanın sonun gelecek, organik yiyin gençleşin'!'' Bu cümleleri uzun süredir duyuyoruz da, hem organik hem de lezzetli yiyecekleri nereden ve pratik bir şekilde, hızlıca bulabileceğimizi bilmiyorduk. Artık öğrendik, Lokum.com'dan!

Lokum.com, Yemeksepeti'nin yeni girişimi. Bir süre önce dedikodularını duyup, nasıl bir içeriğe sahip olacağını merak etmeye başlamıştım. Açıldıktan sonra da, hemen alışveriş yapıp tanışmalıyım diyordum ki, Lokum.com benden huzlı çıktı, ilk hamle onlardan geldi ve özel olarak seçilmiş olan lokum.com paketi sayesinde kendileriyle tanıştım.




Bu güzel paket, eski kaşar, kayısı-üzüm suyu, zeytin ezmesi,  organik kekik, melisa çayı, 4 farklı reçel  ve haşhaş pare tatlısıyla kahvaltı masamı donattı.

Bir peynir hastası olarak Kars Koçulu Peynircilik'in eski kaşarı, bana standart eski kaşarların (çoğu taze kaşar tadında zaten) ne kadar tatsız olduğunu hemen hatırlattı. Bu sayede ilk biten de kendisi oldu tabii. Yalnız şunu söylemeliyim, standart eski kaşarların tadına alıştığım için başta tadını garipsedim ama alışması da çok uzun sürmedi.




Kaşar peynirine organik kekik (kokusu yeter) ve zeytin yağı ile hazırladığım, lezzeti oldukça artan, domatesler eşlik etti. Peyniri ve domatesi götürürken, bu güzel kekikle yapacağım ızgara etlerin hayalini kurmaya başlamıştım  bile!




İkinci kombinasyonum ise kaşar peyniri ve sıcak ekmek üzerine sürülmüş zeytin ezmesiydi. Zeytin ezmesi de gayet başarılıydı. En güzel yanı da, diğer zeytin ezmeleri gibi asidik bir tada sahip olmamasıydı.

Sıra tatlılara geldiğinde Antalya bölgesinden gelen Yenigün reçelleri ağzımı tatlandırdı. Şeftali reçeli, vişne reçeli, dört meyve reçeli ve çilek reçeli tam meyve tadındaydı, bunun en büyük nedeni de, tabii ki hepsinin şeker katkısız olmasıydı. Özellikle de çayda vs. şekeri bıraktığımdan beri değişen ağız tadıma süper uyum sağladılar.


Alaçatı kayısı-üzüm suyu da bütün bu lezzetlerin zirve noktası olarak kahvaltımı tamamlamamı sağladı. Ayrıca, sadece tadıyla da değil, piyasada çok pahalı fiyatlara bulunan organik mevye sularına nazaran 3.90 TL'lik fiyatıyla da beni çok tatmin etti.





Lokum.com tüm gurmanların ve lezzet hastalarının ihtiyaçlarını büyük ölçüde kapatacak bir kapasiteye sahip, fiyat politikası başlangıç için birçok üründe gayet iyi. Bu çizgide giderlerse uzun süre ağzımızı tatlandırmaya devam edebilirler...

Neyse, ben melisa çayımı yudumlamaya giderken size de keyifli okumalar ve alışverişler diliyorum.




Lokum.com'u neden sevdim:

- Oranın x'i çok meşhurmuş dediğiniz yiyeceklere hızlıca ulaşma imkanı sağlamasını.
- İzmir ve Keçi tulumunun bulunması:)
- Mehmet Yaşin'in tavsiyeleri.
- Gerçekten kaliteli sucuklar satmaları!

Lokum.com'da neler eksik:

- Ürün çeşitliliği henüz düşük seviyede.
- Ağız tadına göre bir kişileştirme alt yapısı süper olurmuş.
- Sitenin biraz yavaş olması.

Afiyet olsun. 

17 Haz 2012

'Babamın Köftecisi' Recep Usta {Çengelköy - İstanbul}

Haftanın altı günü çalıştığı için, pazar günleri geldiğinde genelde dinlenmeyi hatta yataktan hiç çıkmamayı tercih ederdi. Günün bütün gazetelerini hatim eder, aldığım mizah dergilerini karıştırıp, ''Gırgır bunlara on basardı'' derken de genelde uyuyakalırdı. O tek pazar günü ise, babamla vakit geçirmek için tek fırsatımdı. Onu yataktan kaldırmak için yapmadığım şaklabanlık kalmıyordu, yataktan düşürmeye bile çalışıyordum ama çabalarım genelde nafileydi. Günün sonunda Alf izleyip, Simoviç'le Mehmet Ali Erbil'in dıbrıçkaları arasında süklüm püklüm yatağa dönüyordum...

Galatasaray maçının pazar gününe denk geldiği bir haftaydı. Bu hafta da yenilirsek, maçı kaybetmemize üzülmemin yanında yine evde oturacağımızı bilmemin tedirginliği de vardı içimde. Galatasaray'ın kazandığı günler tüm dertlerini unuturdu... 

Sabah oynanan maç, radyo cızırtıları arasında bitmişti. Tanju'nun daha Mercedes almadığı yıllar olacak ki, gollerini sıralamış ve maçı kazanmıştık. Evin içinde heyecanla koşturuyordum ama mutluluğumun tek nedeni maçı kazanmamız değil, evden çıkma ihtimalimizin doğmasıydı. ''Maça daldık yemek yemedik yahu; karnım acıktı, dışarı mı çıksak?'' sorusunun ardından annemle göz göze gelmemiz ve benim odama fırlamam bir olmuştu!

Araba olmadığı için toplu taşıma tek alternatifimizdi. E malum, paranın da Türkiye'de pek bize uğramadığı yıllar. Gideceğimiz yer de, babamın çok sevdiğini söylediği, taa Çengelköy'de bir köfteci. Onu da dedem götürürmüş zamanında... Hava sıcak, zaten dar, kalabalık yerlere gelemezdi. Bunun da avantajıyla, o zaman bana limuzin gibi gelen bir taksiye bindik.

Yıllardır yorgunluktan gidemediği Çengelköy değişmiş, anıları silinmiş... Ama tadı silinmemiş olacak ki, kısa bir dolaşmanın ardından, elleriyle koymuş gibi buldu Meşhur Köfteci Recep Usta'yı...

O günden sonra yıllar geçti. Yataktan hiç çıkamayacak duruma gelmeden önce, birlikte yine Recep Usta'ya gidelim istedim, konuşamadım, konuşamadı...

Birkaç senedir hayalim olan motosikletime sahip olduğumda, en büyük heyecanım, tatlarını merak ettiğim her restorana gidebilecek olmamdı. Recep Usta'nın ise tadını merak etmeme gerek yoktu ama anılarım orada olduğu için ilk durağım oldu.





Biraz araştırmayla önce aklımdan çıkan adını hatırladım, sonra da yerini. Pek bir şey değişmemişti Recep Usta'da. Artık torunu devralmış işleri. Lezzet ve koku, anılarımı hatırlatacak aynı. Piyaz hâlâ kıvamında...





Diyet, sağlıklı yaşam vs. burada hikâye. Bir buçuk porsiyon köfteyle doyduktan sonra, bir porsiyon da keyif için yersiniz. Ben babam için yedim...

Recep Usta'da para çok dert değil. Köftenizi yersiniz, şu kadar ver yeter der, sizi üzmez. 

Fırsatınız varken, hatta bu özel günde, babanızla Çengelköy'e gidin ve çarşı içindeki Recep Usta'nın köftelerini tadın.

Tüm babaların ve onları özleyen çocukların babalar günü kutlu olsun.

5 Haz 2012

Kebapçı Enver Usta {Taksim - İstanbul}

13.01.2014 tarihi itibariyle bir düzeltme yazmak istedim;

Enver Usta taşınıp efsane garsonunu işten çıkardıktan sonra eski havasından ve lezzetinden uzak bir hal almış durumda. Bir ara tekrar gidip son yorumlarımızı yazacağız.

Öğle vakti Taksim'desiniz, tünele de yakınsınız ve canınız o saatte kebap mı çekti? Hemen tünel girişi ile Simit Sarayı'nın arasındaki dar sokağa girin ve sonuna kadar gidin. Karşınıza girişi yer altında olan Kebapçı Enver Usta gelecek. Hah, işte oraya dalıp kebap açlığınızı bastırabilirsiniz.


                       



Enver usta 20 yıldır orada ama müşteri kitlesinin çevre esnafının ve insanının dışına taşması, tahminen, son 6-7 yıl içinde olmuştur.

Mekan küçük, salaş ve salaşlık=lezzet oranı gayet iyi seviyede:)

Enver Usta'da kebap yemeden önce bir çorba patlatayım diyemiyorsunuz ama çorba yerine çok lezzetli bir bulgur pilavını mideye indirebilirsiniz. Hafif acılı, yanında bol yoğurtlu... Düşündüm de, sırf bulgur pilavı için bile Enver Usta'yı ziyaret edebilirsiniz!





Kebaplarına gelince;  İzmir'de Kelle'nin, İstanbul'da Şenol Kolcuoğlu'nun kebaplarını tatmış biri olarak aşmış, bitirmiş, yemezseniz geberirsiniz diyemem. Ancak Taksim civarındaki kebapçılardan da iyiler. Eh, sadece öğlen vaktinde açık oldukları da hesaba katıldığında özellikle de o civarda çalışanlar için bulunmaz  bir nimet Enver Usta.





İlk gidişimizde Adana ve Urfa kebabı denedik. Açıkçası Adana'nın kıvamı biraz daha sert ve ağızda kolay dağılmayacak düzeydeydi. Urfa ise tam beklediğim gibi ağızda dağılıyordu ve et tadı damakta daha çok kalıyordu. Meşhur olan tavuklarını ise bir dahaki gidişimizde deneyeceğiz ama ilk kez gidecekler için Urfa'sını tavsiye ederim. Acı sevenler de artık üzerine bol pul biber dökerler:)





Mekanda tek garson olarak Ahmet ağabey var. Adını nereden biliyorsun derseniz, bizim dışımızdaki herkes kendisine adıyla sesleniyordu:) Yani öğrenmek zor olmadı. Muhabbeti koyarsanız, yemek yerken sizi sıkmayacak, aksine yemek zevkinizi arttıracak garsonlar kategorisine kendisini dahil edebilirsiniz.

Bir buçuk Adana, bir Urfa, iki tabak bulgur pilavı, bir cola ve bir suyun günahı 28 TL. Taksim'deki bir yemek mekanı için fiyatlar oldukça uygun. 

Kısacası;

- Taksim'de kebap yemek için çok güzel mekan.
- Bulgur pilavı süper. Sırf onun için bile gidilir.
- Mekan küçük. Gaza gelip de 4-5 kişiden fazla gitmeyin.
- Öğlen 14'ten sonra gitmeye kasmayın, yiyecek pek bir şey kalmıyor. Zaten dükkanı da o civarlarda kapatıyorlar.

Haydi afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.

4 Nis 2012

Dönerci Şahin Usta {Beyazıt - İstanbul}

Yıllardır döner yerim ama blog'a yazmaya değer bulduğum ilk dönerci Bayramoğlu Döner olmuştu. Efsanesi ve efsanesiyle paralel tadıyla blog'umuzun ikinci dönercisi ise Şahin Usta oluyor.

1969 yılından beri Kapalı Çarşı'nın Kılıççılar kapısı tarafındaki çarşının içinde yer alan ve babadan oğla geçen bir dönerci olan Şahin Usta'nın bütün hikayesi, yaklaşık 5 metre karelik küçük bir dükkan ve her gün 4-5 saat için tükenen döneri... 




Dükkan küçük ama dönerin lezzeti gerçekten büyük! Çalışanlar her sabah erkenden dükkanı açıyorlar ve öğle saatlerine kadar döneri bizzat kendileri hazırlıyorlar. Saat 12'de insanlar dükkanın önünde sıra olmaya başlıyor ve saat 16-17 gibi, yani döner bitene kadar da bu sıra hiç erimiyor. 


Dönerin lezzeti gerçekten süper. Ustası çok başarılı ve döneri tadına uygun bir şekilde uzun ve tek parça olarak kesiyor. Servisler tırnak pidesinin ya da ekmeğin içinde yapılıyor. Şahin Usta'nın en sevdiğim yanı ise, döneri servis ederken içine abuk sabuk yeşillik ve patates yerine, isteğe göre, sadece soğan, domates ve pul biber koyulması. Özellikle soğan hastası biri olarak, sadece soğanlı yemek çok keyifli oldu.





Dönerin porsiyon fiyatı 10 TL. Belirttiğim gibi ekmek arası olarak ya da tırnak pidesi içinde alabiliyorsunuz. Açık ayranı da gayet başarılı ve 2 TL.

Fiyat biraz pahalı gelebilir ancak gerçekten bu fiyata değecek bir lezzet sunuyor Şahin Usta. 

Şimdilik Bayramoğlu Döner ile bir kıyaslamaya gitmeyeceğim çünkü hefedimizde İstanbul'daki birkaç dönerci daha var. Hepsinde yediğimde hem daha sağlıklı bir karşılaştırma yapacağım hem de çok güzel bir İstanbul-Dönerciler rehberimiz olacak.

Ulaşım: Eminönü yönünden ya da ters yönden hafif raylı metroya atlayın, Çemberlitaş durağında inin. Kapalı Çarşı yönünde doğruca aşağıya inerken ilk sola, sonrasında ilk sağa ve tekrar sağa döndüğünüz Şahin Usta'yı solunuzda göreceksiniz. Zaten kalabalıktan neresi olduğunu hemen anlarsınız. Kapalı Çarşı'nın diğer taraflarından gelirseniz Kılıççılar kapısını bularak Şahin Usta'ya ulaşabilirsiniz.

Artık lezzet turizmi için de Kapalı Çarşı'ya bol bol uğrayabilirsiniz:)

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.

2 Haz 2011

Bayramoğlu Döner {Kavacık - İstanbul}

Kökenleri Bursa ve Erzurum'a dayanan döneri nasıl seversiniz? Bana göre dönerin yağlısı, iyi pişmişi, ısırdığınızda kuzu etinin tadını alabildiğiniz ve yanına herhangi bir zerzavat eklenmeden de tadı güzel olanı makbuldür. Sanırım bu tanımlara en uygun döneri de Bayramoğlu Döner'de buldum...


Birçoğumuz, bir dürüm döner yedikten sonra, "Yahu yine kesmedi, keşke şu dönere direkt dalabilsek de, doyasıya yesek" demişsinizdir. İşte Bayramoğlu Döner, size, dönere kafa göz dalmadan, bol bol ve doya doya döner yeme imkanını sonuna kadar sunuyor:)


Kaliteli kuzu etinden hazırlanan ve odun ateşinde kıvamında pişirilerek hazırlanan döner, incecik kesilerek ve odun ateşinin ısıttığı bir tandırın yan duvarlarında pişirilen süper lavaşlarla servis ediliyor. Dönerin yanında ekstra olarak alabileceğiniz ev yapımı patates kızartması da, evde tembellikten kızartıp kızartıp yediğimiz dondurulmuş patates kızartmalarından sonra hayatın anlamı gibi geliyor. Masanızı bu muhteşem döner ve patates kızartması ile donattıktan sonra da size kalan tek şey, dönerleri, sıcacık gelen lavaşlara sararak yemek!


Bayramoğlu Döner'de 110 gr'lık porsiyonlarla gelen dönerin fiyatı 12 TL. Dönerin lezzetine doyamadığınız için bir porsiyon asla yetmiyor. Bu açıdan baktığınızda fiyat biraz yüksek görülebilir, ama dönerin lezzet oranı o kadar yukarılarda ki, fiyatı çok rahat bastırıyor. Yani, adam başı 1.5 porsiyon döner, bir tabak patates kızartması ve içecek ile yaklaşık 22-23 TL'ye çıkabiliyorsunuz. Açıkçası böyle bir döner için değer;)

Bayramoğlu Döner, Kavacık dolaylarında arz-ı endam etmekte. Yer tarifi her iki yakadan gidiş için de biraz karışık olduğu için, bu seferlik, yazının sonunda açık adresini vermekle yetineceğim:)

Kavacık'a gidin, Bayramoğlu Döner'de mutlaka döner yeyin; dönerin gerçek lezzetini damağınızda hissedin... Yalnız dikkat edin, 100 gram, 200 gram derken ipin ucunu kaçırabilirsiniz!

Açık adresi: Cumhuriyet cad. No:2 Rüzgarlıbahçe, Kavacık-Beykoz

Telefon: 0216 413 00 45

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.

19 Mar 2011

Melekler Ocakbaşı {Beyoğlu - İstanbul}


Geçen kış aylarının ve Mart'ın soğuk günlerinin en güzel ve pratik öğle yemeği neydi diye sorarsanız, " sıcak bir çorba ve güzel bir kebap dürüm" der, adres olarak da Melekler Ocakbaşı'nı gösterirdim.

Melekler, İstiklal'in ara sokaklarında kalmış sıradan kebapçıların kaderlerini çoktan aşmış, özellikle de gecelerin favori mekanlarından biri haline gelmiş bir kebapçı. Ben de kendileri ile iş yeri yakınlığı aracılığıyla tanıştım ve müdavimi oldum.

Peki ne yenir bu Melekler'de? Başta da dediğim gibi, her gün çıkan Ezogelin çorbasını mutlaka içmeli, üzerine de bir adet Adana ya da Urfa dürüm patlatmalısınız. Benim gibi biraz obursanız, dürümleri 1.5 porsiyon tavsiye ederim :) Dürümlerinin dışında porsiyon olarak da alabileceğiniz tavuk kanatları ve kuzu şişi de oldukça başarılı... Bu arada, Melekler'in dürümlerinde fark yaratan ayrıntı ise, kesinlikle mor lahana turşuları!

Peki bir çorba ve dürüme sadece 7 lira vererek doyabileceğiniz Melekler Ocakbaşı nerede? İstiklal'e girdikten sonra, soldaki ilk sokağa dönüyorsuınuz. Ardından ilk sağa döndüğünüzde Melekler Ocakbaşı solunuzda sizi bekliyor olacak.

Telefon: 212 2430585

Hadi afiyet olsun:)

Onursuz Kıl Adam yedi.

8 Oca 2011

Köfteci Hüseyin {Beyoğlu - İstanbul}

İş yeri Beyoğlu'nda olunca, öğle yemeğini de mecbur çevredeki mekanlarda yemek gerekiyor. Keşke öğle tatilleri daha uzun olsa da, biraz daha uzaklaşarak daha farklı mekanlarda yemek yiyebilsek... :) Neyse bugünkü mekanımız, Beyoğlu tarihinde yer edinmiş Köfteci Hüseyin.


Köfteci Hüseyin, İstiklal Caddesi'nin girişinde, sağda kalan Akbank Sanat'ın sokağından içeri girip ilk sola döndüğünüzde karşınıza çıkıyor. Mekan babadan oğla düsturu ile işleyen eski bir mekan. Ama benim için, tarihinden vs. çok, buranın asıl esprisi köftelerinin klasik ev köftelerine hatta annemin köftelerine benzemesi. Benziyor diyorum zira anne lezzeti benim için aşılamaz bir seviyede:) Ama en azından benziyor işte; kendimi öğlenleri okuldan eve gelmiş yemeğimi yiyor gibi hissettiriyor...


Hüseyin'in köfteleri hafif yağlı, bol baharatlı, yumuşacık ve her bir tanesinin boyutu oldukça tatmin edici! Lezzeti ise standartların üstünde ama midesi kuvvetli olmayanlara 1 porsiyon üstü ağır gelebilir; dediğim gibi tane boyutları oldukça iyi.

Hüseyin'de sadece köfte yiyebilirsiniz. O yüzden masaya oturduğunuzda size sadece, "Bir mi, bir buçuk mu?" sorusu gelir. Sakın apışıp menü istemeye kalkmayın. Köfte'nin yanında yiyebileceğiniz esktralar, köftenin lezzet eşleri soğan, acılı ezme ve bolca ekmek.



Köfteci Hüseyin'de, Beyoğlu etkisi ile, porsiyon fiyatı 10 TL. Evet fiyatları süper hesaplı değil ama köftelerinin lezzeti ile fiyat/performans oranı dengesini zorluyor!

Afiyet olsun!

Onursuz Kıl Adam yedi.

5 Ara 2010

Kaynarca - Mangal Başı {Pendik - İstanbul}

#Etim Olmadan Asla!

3 arkadaş, 04 Aralık Cumartesi gününe et, et, et; et yemeliyiz diye dolaşan zombiler gibi başladık! Nedendir bilmiyorum, arkadaş grubuna bir otomobil dahil olduğunda, gitmek için ilk gazlanılan yerler yemek mekanları oluyor. Ya da sadece bizim için öyle de, kendimizi haklı göstermek için genelleme yapıyoruz:)

3 arkadaşın heyecanına 4. olarak Spooky'nin açlığının katılımı ile şekillenen et sevdamıza, yeni arabanın da gazıyla, son vermek için yollara düştük. Hedefimiz, mekanı tavsiye eden arkadaşın, bir İstanbul gecesinde gittiği ama yolu, mekanın adını ve açık adresini tam olarak hatırlayamadığı bir ocakbaşı restorandı. Tam 1 saat 15 dakikalık bir Pendik - Kaynarca turunun, çeşnili maceraların ardından, aradığımız mekanı gökte ararken yerde bulduk ve hemen içeriye daldık; mekanımız Kaynarca - Mangal Başı restorandı!

Kaynarca Mangal Başı, D-100 yolu üzerinde, Pendik-->Kadıköy istikametinde, sol tarafta yan yol üzerinde sapa bir yere sahip. Gidişi tarif etmek biraz zor olacak ama kabaca anlatmak gerekirse; Pendik yönüne doğru giderken, solunuzda kocaman bir Divan oteli göreceksiniz, otelin civarlarında, ilk Sabiha Gökçen Havaalanı tabelasından içeri girip, üst yoldan geçerek yolun karşı tarafına; yani Kadıköy yönüne dönmelisiniz. Sonrasında ise Cemal Gürsel caddesine girmek için, sağınızda göreceğiniz ilk Petrol Ofisi'nden içeri girerek yaklaşık 100 metre devam ediyorsunuz ve Kaynarca Mangal Başı tam solunuzda kalıyor(üstü sarmaşıklarla kaplı, salaş bir ilçe restoranı tadında).

Neyse, bir kere gidince zaten alışırsınız, hoş, yola alışamasanız bile, etlerini bir kere yediğinizde müptelası olacağınız için, her türlü gidersiniz Kaynarca Mangal Başı'na!

Kaynarca Mangal Başı, bildiğiniz bir ocakbaşı restoran. Her ocakbaşı gibi, mangal konseptinin temeli fındık kabuğu! Kömür olsa 15 dakika içinde yoğun dumanda ölebileceğiniz bir yerde fındık kabuğu sayesinde sağlıklı kalıyorsunuz. Gerçi, o kadar eti yiyince mide fesatından gitme şansınız da var:)

"Kaynarca Mangal Başı, diğer ocakbaşları gibi ise, ne işiniz var Kaynarca'larda" sorusu gelmeden, cevabı vereyim: Bir kere mekanda öğle saatlerinden itibaren devamlı birileri oluyor ve gidenler sadece bölge halkı değil, İstanbul'un her yerinden, "mekanı bilen" kişiler. Etleri, öğrendiğimize göre, kendi yetiştirdikleri hayvanların etleri ve temizlik açısından oldukça güven verici. Ek olarak; gerçekten çok taze, iyi dinlendirilmiş ve terbiyeli etler.

Etler, sizi girişte koca bir camekanın içinde karşılıyor. Tercih şanslarınızın arasında; pirzola, biftek, kendi yapımları olan köfte, böbrek ve soslu tavuk kanatları bulunmakta. Bizim tercihimiz, kırmızı et isteğimizi bastırmak için, sadece pirzola, biftek ve köfteden yana oldu.

Etlerin yanında isterseniz çoban salata ya da söğüş olarak domates ve biber alabiliyorsunuz. Ocakbaşı üzerinde, köz domates-biber keyfini yaşamak için, bizim tercihimi söğüş domates-biber oldu!

Siz etleri seçtikten sonra kaç kişilik porsiyon istediğinizi söylüyor ve masanıza çekiliyorsunuz(Biz, 4 kişi için 5 kişilik porsiyon söyledik!) ve demir sürahide ayranınız eşliğinde etleriniz masanıza geliyor.

Bundan sonrası ise, olayın en zevkli yanı. Etlerinizi istediğiniz kıvamda pişirip, muhabbetin dibine vururken mideye indirmek! Bu noktada hemen tekrar edeyim, etleri gerçekten çok kaliteli idi. Pirzolalar kalın, bol etli ve olması gereken kadar sinirliydi. Biftekler ise, hafif yağlı ve oldukça yumuşaktı. Köftelerine ise ayrı bir hayran oldum. Dönüşte başka bir işimiz olmasa, birkaç kilo da eve alıp götürebilirdim. Gerçi, her an gazlanıp, gidip alabilirim köftelerinden:)

Şimdi, gelelim en can alıcı noktaya. 4 kişiye istediğimiz 5 kişilik porsiyon ve Spooky'nin fazla yememesi sonucunda adam başına düşen yaklaşık 5 pirzola, 4 biftek ve 3 köftenin adam başı maliyeti sadece 27 TL! İstanbul'un merkezinde, herhangi bir restoranda tek bir bifteğe minumum 16-17 TL istenildiği düşünüldüğünde, fiyat oldukça değil, aşırı iyi!

Mekanın açık adresini de vereyim:

Fevzi Çakmak mah. Cemal Gürsel Cad. No:107 Pendik/İstanbul

Telefon: 0216 397 27 00 - 397 17 00

Afiyet Olsun!

Onursuz Kıl Adam yedi.


28 Kas 2010

Cundalı Hasan {Tarabya - İstanbul}

Yeniköy-Tarabya taraflarına kırk yılda bir gidebiliyorum ve her gidişimde de, "Niye buraya daha sık gelmiyoruz ki?" diye kendi kendime soruyorum. İstinye'den başlayan, Tarabya'ya doğru uzanan sahil gerçekten muhteşem. Oradaki güzel ev... pardon ne evi, yalıları ve yalıcıkları gördükçe... Neyse, ne diyorduk; İstinye, Tarabya çok güzel yerler. Eğer İstanbullu iseniz, haftanın yorgunluğunu atmak için buralara gitmelisiniz:)

Bizim de yolumuz Tarabya'ya; yine bir balık restoranına, boğaz manzarası eşliğinde güzel bir balık yemek için Cundalı Hasan Balık Restoranı'na düştü! Grupfoni eşliğinde(Spooky: Grupfoni, Grupanya, Şehirfırsatı derken, kontrollü bir tüketim çılgınlığının girdabına giriyoruz, sonumuz hayrolsun!) 80 TL yerine 39 TL'ye aldığımız; sınırsız meze, sınırsız yerli içki, ara sıcaklar ve ana yemekten oluşan menü, Cundalı Hasan'da bizi bekliyordu!

Bir balık restoranının ya da bir fasıl mekanın ne kadar iyi olduğunu anlamanın bence en iyi yolu, o restoranın sahip olduğu müdavim amca sayısıyla doğru orantılıdır. Eğer gittiğiniz yerde bir küçük rakısını açtırmış, yanında az meze ile balığının tadını çıkartırken Türkiye'nin gündemine giydiren bir amca ya da amcalar varsa bilin ki orası süperdir! Tahmin edebileceğiniz gibi, biz de Cundalı'nın kapısından girdiğimizde bu "amca"lardan biri, içeride ufak ufak demleniyordu:)


Garsonların da gösterdiği hoş karşılama ve ilgi ile, boğaz manzaralı bir masada yerimizi aldığımızda, seçmemiz için masaya ilk gelenler mezeler oldu. Bu arada; sıcaklık, ilgi falan derken; bu tarz fırsat sitelerinden alınan kuponlarla gidilen yerlerde gösterilen 2. sınıf müşteri muamelesi bu ara çok yaygın, böyle bir davranışla karşılaşmadığımız için de ekstra memnun kaldığımızı belirtmek isterim... Neyse, mezelerimizi; yoğurtlu semizotu, peynir, patlıcan ezme, zeytinyağlı yaprak sarma ve levrek marina olarak seçtik ve birer duble rakı ve kırmızı şarap içerek demlenmeye başladık (Spooky rakı içemediği için kırmızı şaraptan gidiyor; inançlıyım, yakın zamanda rakıya geri döndüreceğim kendisini:).


Mezeler, yaprak sarma hariç başarılıydı. Yaprak sarma biraz fazla pişirilmiş olacak ki, haddinden fazla yumuşaktı. Tam, bu güzel mezelerimiz biterken kalamar ve hayatımda yediğim en büyük ve güzel sigara böreklerinden birinin dahil olduğu ara sıcaklar masamıza arz-ı endam ettiler. Kalamar standart bir tattaydı ama sigara böreği (malzelemerini sormayı unuttum, hay kafama!) gerçekten çok lezzetliydi, utanmasam bir tane daha isteyecektim!

Mezelerimizi ve ara sıcaklarımızı silip süpürmemizin ardından, ana yemek için seçtiğimiz palamut ve çinekoplar önümüze geldi. Mevsim balıkları oldukları için oldukça tazeydiler, ama asıl olan çok güzel pişmiş olduklarıydı. Güzel bir ateşte, tam kıvamında piştiği belli olan iki balık da gerçekten çok lezzetliydiler. Cundalı, konumuzun esası olan balıklarda midelerimiz etkilemeyi başardı. Hatta bununla da kalmadı, menümüzde olmamasına rağmen, bir de meyve ikram ederek; midelerimizin yanında gönlümüzü de çok güzel aldı:)



Cundalı Hasan, Tarabya'daki balık restoranları arasında kesinlikle gidilip, yemek yenilmeyi hak eden bir yer. Mezeleri koklatan, masanıza 2 gram balık getiren yerlerin arttığı son yıllarda, ilaç gibi bir fiyat/performans oranı var Cundalı Hasan'ın. Yani GittimYedim'in bütün standartlarına uygun ve kesinlikle bir tavsiyeyi hak ediyor.

Mekana gitmek de oldukça kolay. Beşiktaş'tan Tarabya minibüslerinden birine atlıyorsunuz, Tarabya meydanında inip, sahil boyunca bir 100 metre yürüyorsunuz ve Cundalı Hasan, yolun sol tarafında karşınıza çıkıyor.

Mekanın bir internet sitesi de mevcut: http://www.cundalihasan.com/ Merak ettiğiniz diğer bütün bilgileri buradan edinebilirsiniz.

Haydi afiyet olsun bakalım.

Onursuz Kıl Adam yedi.

31 Eki 2010

Çukurcuma 49 {Cihangir - Beyoğlu}

Geçen ayki Pizzeria Pidos ziyaretimizin ardından, bu ay da, yine Beyoğlu civarından bir pizzacıyı; Mynet - Feşmekan'ın davetlisi olarak Çukurcuma 49'u ziyaret ettik! Mekan şöyleydi, pizzalar böyleydi demeden önce Feşmekan ekibine çok teşekkür ediyoruz. Bir süredir blog'umuzdaki yazılarımızı paylaştığımız Feşmekan.Mynet sitesi gerçekten iyi yolda, başında da mis gibi insanlar var ve ne yaptıklarını, yapacaklarını iyi biliyorlar. Midenizle aranızı iyi tutmak için her daim ziyaret edebilirsiniz:) Bu arada, yazılarımızı orada da paylaştığımızı söylemiş miydik: http://fesmekan.mynet.com/uye/gittimyedim


Neyse, bu kadar geyik yeter; ne diyorduk? Çukurcuma 49, Cihangir'in göbeğinde, bir orta çağ hanı havasında, çık sıcak bir atmosfere sahip, retro logolu, yanında güzel bir şarapla kaliteli pizzalar yiyebileceğiniz güzel bir mekan...

Hak ettiği birçok sıfatı tek bir cümlede sıraladım, sizin gözünüzde hak edeceği sıfatları sıralamayı ise, Çukurcuma 49'u ziyaret ettiğiniz size bırakıyoruz.

Çukurcuma'nın 20 ile 30 TL arasında değişen geniş bir Pizza menüsü var. Pizza 49, Da Soho, Mascarpone, Nutellasimo gibi fantastik isimli ve çok şekilli pizzalardan oluşan bu menüde Enginarlı, yumurtalı vs. gibi fantastik pizzalar da var. Pizza konusunda çok klasikçi değilseniz, bütün pizzalarını deneyebilmeniz için Çukurcuma 49'u birkaç kez ziyaret etmeniz gerekecektir.

Biz, Spooky ile klasikçiler olarak, klasik mozzarella ve sucuk&mozzarella pizzalarını denedik. İtalya'da, bu işin mabedinde pizza denemiş biri olarak(bu tasvir çok yavşakça oldu kabul ediyorum) oraya yakın bir tat yakaladıklarını söyleyebilirim. İnce hamurunun kıvamı ve malzeme kalitesi gayet iyi. Bu tarz pizzacıların en büyük sıkıntısı olan, ince hamurun pişirilirken kurutulması sorunu ise yok.



Çukurcuma 49'a, Sıraselviler caddesi üzerinden ulaşabileceğiniz gibi; İstiklal üzerinden Tünel yönüne doğru ilerlerken, Galatasaray'a gelmeden solda kalan Turnacıbaşı sokaktan (Balo sokağın karşısında oluyor kendisi) girip, dümdüz devam ederek(yaklaşık 400 m gittikten sonra solda kalıyor) ulaşabilirsiniz.

Müdavimleri arasında Feridun Düzağaç ve Cem Yılmaz gibi ünlülerin olduğu Çukurcuma 49; şarap eşliğinde güzel pizzalar yiyebileceğiniz, yoğun geçen bir günün ardından sakin bir akşam yemeği için oldukça uygun bir mekan. Pizza severlere, denemeleri için tavsiye ederiz:)

Adres: Turnacıbaşı Sok. No:49/A - Beyoğlu/Çukur

Telefon: 0212 249 00 48

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.

5 Eki 2010

Fıccın {Beyoğlu - İstanbul}

İş yeriniz Taksim ve civarındaysa ya da bir öğle/akşam yemeği vakti yolunuz Taksim'e düştüyse; bu değişkenlerin yanında bir de karnınız aç ve canınız ev yemeği istiyorsa, Tünel'e doğru Galatasaray'ı geçip, BBQ Chicken ile Starbucks'ın arasındaki sokağa dalarak, yolunuzu Fıccın'a doğru değiştirebilirsiniz.

Fıccın'ın, et yemeklerinden sebze yemeklerine, tatlılardan meyvelere kadar, çok renkli ve geniş bir menüsü var. Fiyatları da oldukça uygun durumda.

Fotoğrafta da gördüğünüz gibi menüsü oldukça geniş bir yer Fıccın. Yeni denemelerimizle bu yazıyı güncelleyeceğiz...

Birden çok kez gittiğim Fıccın'da hep farklı tatlar denedim. Sebze yemeklerini ortalamının üstünde yapıyorlar. Sebzenin yanında salçalı köfteleri de, porsiyonu ve tadıyla, öğle yemeği için oldukça doyurucu oluyor. Çorbaları da gayet iyiyken, pilavından ve özellikle seviyorsanız Çerkez Tavuğu'undan çok fazla bir şey beklemeyin derim.




Menüde meyvelerin olması da yaz için gerçekten çok keyifli oluyor. Bakalım kış için menülerinde meyve olacak mı, merak etmekteyim:)



Fıccın fiyat/performans olarak ucuza, fazla bir şey beklemeden karnınızı doyurabileceğiniz; öğle tatilinde giderseniz ayakta kalabileceğiniz, sevimli bir restoran. Ucuza karnım doysun diyorsanız, tavsiyemizi dikkate alabilirsiniz:)

Mekanın bir adet internet sitesi de mevcut: http://www.ficcin.com/

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.




GittimYedim.Com, çok yazarlı, sosyal bir yemek girişimidir. Bu sitede gezdiğimizi gördüğümüzü değil, yediğimizi içtiğimizi anlatırız.

copirayt mopirayt: Bir takım şuursuz oburlar