İstanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İstanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mar 2014

Gittik İçtik: Butik Kahveciler İyidir! {İstanbul}

Düzeltme: Drip ve Kronotrop'u yeni keşfedenler için ufak bir düzeltme yapalım: Kronotrop artık Cihangir'deki yeni adresinde. Drip ise Bağdat Caddesi'indeki şubenin ardından 2. şubesini Asmalımescid'e açtı.

Türkiye'de kahve nedir? Ya da neydi? Türk kahvesiydi, Nescafe'ydi. Bir dönem de ''üçü birarada''ydı, kremalı kahveydi.

Sonra 2003'te Starbucks geldi. Kendisini ''al ve git'' dükkan modelinden ''otur ve yıllan'' modeline çevirdik. Bizi mocha'yla, espressoyla, latte'yle tanıştırdı. ''Yahu bu kahvenin ne güzel türleri varmış'' dedik ama tabii lezzetini kıyaslayacak çok da bir şey yoktu elimizde.


Sonra Starbucks'ı gören zincirler, Türkiye'deki kahve açlığını fark edip doluşmaya başladılar. Caffe Nero'su, Robert Coffee'si, Gloria Jean's'i (Kahveci Mustafa Amca Jeans'e selamlar) hepsi geldi. Tabii girişimci Türk de duramazdı, Türk zincirler de hemen açılmaya başladı; Caffe Crown, Kahve Dünyası, Kahve Diyarı, Kahve Sepeti, Kahve Hedesi derken piyasaya iyi-kötü bir sürü kahveci doluştu. Formül basitti, standart kahveyi bardağa dök, içine aromasını karıştır, Starbucks'taki isimleri çak:)

En çok sevdiğimiz şeyi, yani kıyaslamayı yapabilecektik, artık elimizde eleştirebileceğimiz tonla mağaza vardı. Artık Starbuck pahalıydı; Nero tam bir İtalyan'dı, pahalıydı ama parasını hak ediyordu. Latte'si Starbucks'tan kötüydü ama Mocha'sı süperdi. Kahve Dünyası ucuzdu ve güzeldi (başta ucuzdu tabii, talebi gördükçe verdi coşkuyu:) Üçü biraradaları, kakaoları dayıyordu ama ergenin kurtarıcısıydı, sonra kendini şekere çikolataya verdi, bozmaz dedik ama çok bozdu. Caffe Crown oturacak yer bulamadığınızda size boş sandalye verendi...

Kabaca özetlediğim bu dönem yaklaşık 10 yılı kapsıyor, peki sonra ne oldu? Evlerimize french press'lerin girdiği, kahve konusunda en olgun olduğumuz son birkaç yılda, hayatımıza butik kahveciler girdi. Şu ana kadar tek tükler ve maksimum 20 metrekareye sıkışmış durumdalar ama asıl olan, her gittiğimizde bize şimdiye kadar kahve niyetine şurup içtiğimizi hatırlatmaları oldu.


Butik kahvecilerin, bence, şu anki en iyi iki temsilcisi Kronotrop ve Drip. Kronotrop Avrupa Yakası'nda, Taksim'de Galatasaray Lisesi'nden aşağı inerken solda, çıkarken sağda. Kahveleri ciddi iyi ve aldığınız her bardağın içindeki kahve miktarı süper. Yani Starbucks'daki ya da diğer zincirlerdeki gibi kahveyi koklatmıyor. Bulabilirseniz, ağız tadınıza uygun paket kahve de alabilirsiniz. Sakın pahalı diye düşünmeyin, bulursanız hemen alın çünkü her zaman bulunmuyor. Aklınızda olsun, sakın gidip de biraz oturalım diye plan yapmayın, zaten ufacık dükkan, alın kahvenizi ve keyifle gezin! Sahibini tanımıyorum ama ajans majans işlerinden bıkıp da bu işe girmiş gibi bir havası var, kendisini her türlü takdir ediyorum.


Drip Coffee de Anadolu Yakası'nda Bağdat Caddesi üzerinde. Kadıköy yönüne giderken Şaşkınbakkal Boyner'i geçince ilk sağdaki ana sokağa girin, biraz ilerleyince sağınızda kalacak. Drip kahve nedir şuradan izleyebilirsiniz. İşte, bu adamlar, bu işin İstanbul'da şu anki uzmanı. Mutlaka gidip deneyin ve Drip Coffee için, aromasına hasta olun. Fiyat çok pahalı demeden önce de zincir kahvecilerde şeker aromalarına verdiğimiz saçma paraları bir düşünün, içler dışlar yapın, sonucu damağınızda ve midenizde hissedin.

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam içti.

16 Ağu 2013

Lazanye {Caddebostan - İstanbul}

Yazıya başlarken bir itirafta bulunacağım. Her ne kadar bir yemek blog’unda yazıyor olsam, farklı tatlardan sizlere bahsetmek istesem de takıntılı olduğum bazı yemekler olduğu gerçeğini kabul etmem gerekiyor. Bunların başında da beyaz etli yemekler (özellikle gittiğim yerde köri soslu tavuk, beşamel soslu tavuk ya da tavuklu krep varsa başka bir şey sipariş etmek için kendimi zorladığım zamanlar oluyor) ve lazanya geliyor.

Çoğu restoranın menüsünde lazanya zaten yer alamıyorken lazanya yaptığını iddia eden çoğu mekandan da hayal kırıklığıyla ayrıldığımı biliyorum. Buzluktan çıkarılıp ısıtıldığı için servis edildiğinde ortası hâlâ buz gibi olan lazanya da gördü bu mide, lazanya yaprakları arasında bolognese sosu aratan yer de. Ama arayan derviş sonunda muradına ermiş misali, biz de sonunda İstanbul’daki en başarılı lazanyayı yapan yeri bulduğumuza inanıyoruz.


Mekanımız aslında çok merkezi bir yerde olmasına rağmen fazla ayak altı olmadığı için keşfetmek biraz zor oldu açıkçası. Anadolu Yakası’nda Caddebostan-Kadıköy yönünde giderken “Acıbadem Bağdat Caddesi Tıp Merkezi”ni geçince ilk sağa girip daha sonra ikinci sağa dönüyorsunuz ve biraz ileride küçük ve şirin bahçesiyle “Lazanye”yi görüyorsunuz.

                          

                          

İsim sizi yanıltmasın. Burası sadece lazanya yiyebileceğiniz bir yer değil, menüsünü çok kalabalıklaştırmadan güzel yemeklerle süslemiş ufak çaplı bir İtalyan lokantası aslında. Lazanyanın yanı sıra salata, makarna ve çorba seçenekleri var. Lazanyanızı Classico (bolognese), Turco (sucuk, pastırma), Vegetariana (brokoli, ıspanak, kabak) ve Marin (somon, karides, ıspanak) seçenekleriyle alabileceğiniz gibi istediğiniz malzemeleri söyleyerek kendi lazanyanızı da yaratabiliyorsunuz. Lazanyalar kiremitte servis ediliyor ve özellikle Classico’yu şiddetle tavsiye ediyoruz! Bir de öncesinde sarımsaklı ekmek alırsanız ne hoş.

                           

                           

Fiyatlara gelince: Çorbalar 4-5 TL, salatalar 5-10 TL, başlangıçlar 4-10 TL, lazanyalar 15-19 TL, makarnalar da 10-16 TL arasında değişiyor. Fiyatlara oranla porsiyonlar oldukça büyük ve doyurucu. Aynı zamanda Anadolu Yakası’nda evlere de servis yapıyorlar. Telefonları: 0216 360 30 72.   

                           


Gidip afiyetle yediğiniz lazanyaların üzerine mekanın sahibiyle keyifli bir sohbet yaparken bizi de hatırlarsınız umarım. :)

13 Haz 2013

Biberiye Kafe { Gezi Parkı - Taksim }

İş-güç derken gezmeyi ve yemeği yine unuttuk. Bunun verdiği sıkıntıyla da kendimizi sokağa attık ve yakın bir arkadaşımızın tavsiyesiyle Taksim'deki Biberiye Kafe'ye bir uğrayalım dedik.

Gezi Parkı içinde yer alan Biberiye Kafe'nin konumu gerçekten mükemmel. Ağaçların arasında oturup kahvaltı etmek iştahınızı doruk noktasına çıkarıyor:)

Yemeklerine gelirsek; serpme gaz kahvaltıları gerçekten çok iyi ve doyurucu. Spesyalleri olan biber gazlı peynirleri başta biraz genzinizi yakıyor ama sonra damağınızda tekrar tekrar tatmak istediğiniz bir tat bırakıyor...

Toma isimli özel araçlarda üretilen içecekleri ise kahvaltılarının lezzetini tamamlıyor. Limonataları ve vişne suları her gün taze olarak Toma'larda sıkılıyor ve günlük olarak servis ediliyor. Deneminizi özellikle tavsiye ederim ;)

Meyve suları gerçekten harika!

Serpme kahvaltıdan önce aperatif olarak servis ettikleri sisli peynir de gerçekten muhteşem. O kadar güzeldi ki, biraz da eve götürmek istedik ama özel tarifleri olduğu için veremeyeceklerini söylediler. Umarım bu güzel tadı bozmazlar, gerçekten efsane:)

Bu güzel mekanın sahipleri olan güzel insanlarla da konuşma şansımız oldu ve mutluluklarımızı onlara da ilettik. Kendileri daha 15 günlük olan mekanlarının bu kadar büyük bir müşteri potansiyeli yaratmasından çok memnunlar. Talep bu şekilde devam ederse hizmet kalitelerini düşürmeden devam edeceklerinin garantisini de alarak mekandan ayrıldık :)

Bizce serpme gaz kahvaltının en güzel hali Beşiktaş'taki Gazzpachio'da yenirdi ama bu görüşümüz Biberiye Kafe ile tanıştıktan sonra değişti diyebiliriz.

Peki bu güzel mekana nasıl ulaşacaksınız? İsterseniz Beşiktaş üzerinden, isterseniz Harbiye üzerinden Taksim meydanına gelerek ulaşabilirsiniz. Yalnız dikkat edin, özellikle hafta içlerinde Gümüşsuyu tarafında bazen çok yoğun trafik olabiliyor. Meydana geldiğinizde de, önündeki kalabalık sıradan Biberiye Kafe'nin yerini tahmin edebilirsiniz :)

Kendinizi, sonuna kadar özgür hissedeceğiniz Biberi'ye Kafe'ye mutlaka uğramanızı öneririz. O güzel tatları daha fazla yememek için kendinizi direnirken bulacaksınız ;)

Afiyet olsun.

Güzel insanlar yedi...




23 Kas 2012

Günaydın Steakhouse {Bostancı - İstanbul}

Formül basit: ( İyi et + İyi pişirme ) * İyi servis = Güzel bir et deneyimi! Formülde de görüldüğü gibi, aslında et deneyiminin en önemli bileşenleri bunlar ve iyi servis de (ki et bilgisi de bence servise dahil) bu deneyimin tek çarpanı.


Günaydın Steakhouse, yıllarca Bostancı sahilde dikkatimi çekmiş ama bir türlü gitme fırsatı yakalayamadığım bir yerdi. Yıllar sonra üst üste birkaç kere gitme fırsatı yakaladım ve her gidişimde bana ayrı bir deneyim yaşattılar, ama ne yazık ki bu deneyim her seferinde tamamiyle olumlu olmadı.


Yukarıda verdiğim formül et için yanıp tutuşan her bünyenin ihtiyacını giderir ancak Günaydın Steakhouse'da, bu formülün bir bileşeni her seferinde eksik kalıyor.

Bir gün gidiyorsunuz etler süper oluyor ama kalabalıktan ve buna bağlı olarak müşterilere yetişememekten o kadar kötü pişiriliyorlar ki, hem alamadığınız tada hem de verdiğiniz paraya acıyorsunuz.

Başka bir gün gidiyorsunuz, bu sefer de et iyi pişmiş ama o kadar kötü servis edilmiş ki... Yine mutsuzluk...

Burada bir dipnotum olacak; et seçimi yaparken, ilk kez gidiyor olsanız da, Günaydın'da kendinizi garsonun ellerine bırakmayın. Hatta bu tarz restoranların hiçbirinde kendinizi garsona kaptırmayın:) Zira, damak tadınız vs. yerine, umurlarında olan tek şey, ellerinde fazla kalan, o gün kötü çıkan vb. gibi etleri bitirmek. Yağ ve sinirden dolayı yarısı kalmış T-Bone'um ve pişmiş pişmiş suratıma gülen garsonun görüntüsü, hala, her gece rüyalarıma giriyor...

Etin kötü olduğu günler de oluyor ki, o günlerde de size en kötü etlerini itelemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Yukarıdaki açıklamam sanırım bu bileşeni de açıklamak için yeterli...


Günaydın Steakhouse iyi bir restoran, ama kötü olamayacak etleri yediğiniz sürece. Yani lokum, küşleme vb. gibi sizi hayal kırıklığına uğratma yüzdesi düşük olan etleri yerken, yazının başında verdiğim formüle çok ihtiyaç duymazsınız. Ama konu steak'lere geldiğinde Günaydın'ın bir günü bir gününü tutmuyor ve formülün sonucu, maalesef, hep düşük çıkıyor...

Günaydın'da iyi bir et yeme yüzdenizi arttırmak için;

-Et uzmanı olmak zorunda değilsiniz. Bu yüzden garsonlar size iyi bir deneyim yaşatmak için bilgili olmalılar. Garsonlara danışın.
-Et uzmanı olmak zorunda değilsiniz, garsonlara danışın dedik ama kendinizi de tamamen garsonların eline bırakmayın, içgüdülerinize güvenin. Et seviyorsanız, zaten doğru tercihi yaparsınız.
-Unutmayın, yediğiniz etin boyutu ve porsiyonu ne kadar küçükse o kadar pahalıdır.
-Menüleri vardır ama vermezler. Çekinmeyin, istediğiniz etin fiyatını sorun. Hem et deneyiminizi hem de cebinizi mundar etmeyin.
-Akşam saatlerinde yer bulma umuduyla gitmeyin. Çok kalabalık olur, rezervasyon da almazlar.

Kısacası, eti iyi servis etmek üzerine biraz tuz ve sos döküp getirmek değildir, eti bilip sizin ağız tadınıza uygun olanı seçebilmek ve size iyi bir deneyim yaşatabilmektir... Bunu hissetiğiniz her yerde güzel et yiyebilirsiniz;)

Onursuz Kıl Adam yedi.

Afiyet olsun!

17 Haz 2012

'Babamın Köftecisi' Recep Usta {Çengelköy - İstanbul}

Haftanın altı günü çalıştığı için, pazar günleri geldiğinde genelde dinlenmeyi hatta yataktan hiç çıkmamayı tercih ederdi. Günün bütün gazetelerini hatim eder, aldığım mizah dergilerini karıştırıp, ''Gırgır bunlara on basardı'' derken de genelde uyuyakalırdı. O tek pazar günü ise, babamla vakit geçirmek için tek fırsatımdı. Onu yataktan kaldırmak için yapmadığım şaklabanlık kalmıyordu, yataktan düşürmeye bile çalışıyordum ama çabalarım genelde nafileydi. Günün sonunda Alf izleyip, Simoviç'le Mehmet Ali Erbil'in dıbrıçkaları arasında süklüm püklüm yatağa dönüyordum...

Galatasaray maçının pazar gününe denk geldiği bir haftaydı. Bu hafta da yenilirsek, maçı kaybetmemize üzülmemin yanında yine evde oturacağımızı bilmemin tedirginliği de vardı içimde. Galatasaray'ın kazandığı günler tüm dertlerini unuturdu... 

Sabah oynanan maç, radyo cızırtıları arasında bitmişti. Tanju'nun daha Mercedes almadığı yıllar olacak ki, gollerini sıralamış ve maçı kazanmıştık. Evin içinde heyecanla koşturuyordum ama mutluluğumun tek nedeni maçı kazanmamız değil, evden çıkma ihtimalimizin doğmasıydı. ''Maça daldık yemek yemedik yahu; karnım acıktı, dışarı mı çıksak?'' sorusunun ardından annemle göz göze gelmemiz ve benim odama fırlamam bir olmuştu!

Araba olmadığı için toplu taşıma tek alternatifimizdi. E malum, paranın da Türkiye'de pek bize uğramadığı yıllar. Gideceğimiz yer de, babamın çok sevdiğini söylediği, taa Çengelköy'de bir köfteci. Onu da dedem götürürmüş zamanında... Hava sıcak, zaten dar, kalabalık yerlere gelemezdi. Bunun da avantajıyla, o zaman bana limuzin gibi gelen bir taksiye bindik.

Yıllardır yorgunluktan gidemediği Çengelköy değişmiş, anıları silinmiş... Ama tadı silinmemiş olacak ki, kısa bir dolaşmanın ardından, elleriyle koymuş gibi buldu Meşhur Köfteci Recep Usta'yı...

O günden sonra yıllar geçti. Yataktan hiç çıkamayacak duruma gelmeden önce, birlikte yine Recep Usta'ya gidelim istedim, konuşamadım, konuşamadı...

Birkaç senedir hayalim olan motosikletime sahip olduğumda, en büyük heyecanım, tatlarını merak ettiğim her restorana gidebilecek olmamdı. Recep Usta'nın ise tadını merak etmeme gerek yoktu ama anılarım orada olduğu için ilk durağım oldu.





Biraz araştırmayla önce aklımdan çıkan adını hatırladım, sonra da yerini. Pek bir şey değişmemişti Recep Usta'da. Artık torunu devralmış işleri. Lezzet ve koku, anılarımı hatırlatacak aynı. Piyaz hâlâ kıvamında...





Diyet, sağlıklı yaşam vs. burada hikâye. Bir buçuk porsiyon köfteyle doyduktan sonra, bir porsiyon da keyif için yersiniz. Ben babam için yedim...

Recep Usta'da para çok dert değil. Köftenizi yersiniz, şu kadar ver yeter der, sizi üzmez. 

Fırsatınız varken, hatta bu özel günde, babanızla Çengelköy'e gidin ve çarşı içindeki Recep Usta'nın köftelerini tadın.

Tüm babaların ve onları özleyen çocukların babalar günü kutlu olsun.

5 Haz 2012

Kebapçı Enver Usta {Taksim - İstanbul}

13.01.2014 tarihi itibariyle bir düzeltme yazmak istedim;

Enver Usta taşınıp efsane garsonunu işten çıkardıktan sonra eski havasından ve lezzetinden uzak bir hal almış durumda. Bir ara tekrar gidip son yorumlarımızı yazacağız.

Öğle vakti Taksim'desiniz, tünele de yakınsınız ve canınız o saatte kebap mı çekti? Hemen tünel girişi ile Simit Sarayı'nın arasındaki dar sokağa girin ve sonuna kadar gidin. Karşınıza girişi yer altında olan Kebapçı Enver Usta gelecek. Hah, işte oraya dalıp kebap açlığınızı bastırabilirsiniz.


                       



Enver usta 20 yıldır orada ama müşteri kitlesinin çevre esnafının ve insanının dışına taşması, tahminen, son 6-7 yıl içinde olmuştur.

Mekan küçük, salaş ve salaşlık=lezzet oranı gayet iyi seviyede:)

Enver Usta'da kebap yemeden önce bir çorba patlatayım diyemiyorsunuz ama çorba yerine çok lezzetli bir bulgur pilavını mideye indirebilirsiniz. Hafif acılı, yanında bol yoğurtlu... Düşündüm de, sırf bulgur pilavı için bile Enver Usta'yı ziyaret edebilirsiniz!





Kebaplarına gelince;  İzmir'de Kelle'nin, İstanbul'da Şenol Kolcuoğlu'nun kebaplarını tatmış biri olarak aşmış, bitirmiş, yemezseniz geberirsiniz diyemem. Ancak Taksim civarındaki kebapçılardan da iyiler. Eh, sadece öğlen vaktinde açık oldukları da hesaba katıldığında özellikle de o civarda çalışanlar için bulunmaz  bir nimet Enver Usta.





İlk gidişimizde Adana ve Urfa kebabı denedik. Açıkçası Adana'nın kıvamı biraz daha sert ve ağızda kolay dağılmayacak düzeydeydi. Urfa ise tam beklediğim gibi ağızda dağılıyordu ve et tadı damakta daha çok kalıyordu. Meşhur olan tavuklarını ise bir dahaki gidişimizde deneyeceğiz ama ilk kez gidecekler için Urfa'sını tavsiye ederim. Acı sevenler de artık üzerine bol pul biber dökerler:)





Mekanda tek garson olarak Ahmet ağabey var. Adını nereden biliyorsun derseniz, bizim dışımızdaki herkes kendisine adıyla sesleniyordu:) Yani öğrenmek zor olmadı. Muhabbeti koyarsanız, yemek yerken sizi sıkmayacak, aksine yemek zevkinizi arttıracak garsonlar kategorisine kendisini dahil edebilirsiniz.

Bir buçuk Adana, bir Urfa, iki tabak bulgur pilavı, bir cola ve bir suyun günahı 28 TL. Taksim'deki bir yemek mekanı için fiyatlar oldukça uygun. 

Kısacası;

- Taksim'de kebap yemek için çok güzel mekan.
- Bulgur pilavı süper. Sırf onun için bile gidilir.
- Mekan küçük. Gaza gelip de 4-5 kişiden fazla gitmeyin.
- Öğlen 14'ten sonra gitmeye kasmayın, yiyecek pek bir şey kalmıyor. Zaten dükkanı da o civarlarda kapatıyorlar.

Haydi afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.

4 Nis 2012

Dönerci Şahin Usta {Beyazıt - İstanbul}

Yıllardır döner yerim ama blog'a yazmaya değer bulduğum ilk dönerci Bayramoğlu Döner olmuştu. Efsanesi ve efsanesiyle paralel tadıyla blog'umuzun ikinci dönercisi ise Şahin Usta oluyor.

1969 yılından beri Kapalı Çarşı'nın Kılıççılar kapısı tarafındaki çarşının içinde yer alan ve babadan oğla geçen bir dönerci olan Şahin Usta'nın bütün hikayesi, yaklaşık 5 metre karelik küçük bir dükkan ve her gün 4-5 saat için tükenen döneri... 




Dükkan küçük ama dönerin lezzeti gerçekten büyük! Çalışanlar her sabah erkenden dükkanı açıyorlar ve öğle saatlerine kadar döneri bizzat kendileri hazırlıyorlar. Saat 12'de insanlar dükkanın önünde sıra olmaya başlıyor ve saat 16-17 gibi, yani döner bitene kadar da bu sıra hiç erimiyor. 


Dönerin lezzeti gerçekten süper. Ustası çok başarılı ve döneri tadına uygun bir şekilde uzun ve tek parça olarak kesiyor. Servisler tırnak pidesinin ya da ekmeğin içinde yapılıyor. Şahin Usta'nın en sevdiğim yanı ise, döneri servis ederken içine abuk sabuk yeşillik ve patates yerine, isteğe göre, sadece soğan, domates ve pul biber koyulması. Özellikle soğan hastası biri olarak, sadece soğanlı yemek çok keyifli oldu.





Dönerin porsiyon fiyatı 10 TL. Belirttiğim gibi ekmek arası olarak ya da tırnak pidesi içinde alabiliyorsunuz. Açık ayranı da gayet başarılı ve 2 TL.

Fiyat biraz pahalı gelebilir ancak gerçekten bu fiyata değecek bir lezzet sunuyor Şahin Usta. 

Şimdilik Bayramoğlu Döner ile bir kıyaslamaya gitmeyeceğim çünkü hefedimizde İstanbul'daki birkaç dönerci daha var. Hepsinde yediğimde hem daha sağlıklı bir karşılaştırma yapacağım hem de çok güzel bir İstanbul-Dönerciler rehberimiz olacak.

Ulaşım: Eminönü yönünden ya da ters yönden hafif raylı metroya atlayın, Çemberlitaş durağında inin. Kapalı Çarşı yönünde doğruca aşağıya inerken ilk sola, sonrasında ilk sağa ve tekrar sağa döndüğünüz Şahin Usta'yı solunuzda göreceksiniz. Zaten kalabalıktan neresi olduğunu hemen anlarsınız. Kapalı Çarşı'nın diğer taraflarından gelirseniz Kılıççılar kapısını bularak Şahin Usta'ya ulaşabilirsiniz.

Artık lezzet turizmi için de Kapalı Çarşı'ya bol bol uğrayabilirsiniz:)

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.

19 Ara 2011

Isırmaya Kıyamayacağınız Tatlar – “2Cute2Bite”


Yılbaşına sayılı günler kala etrafımızdaki hemen herkesi bir hediye alma telaşı aldı gidiyor. İnsanlar artık özel günlerde sevdiklerine özel ve mümkünse benzersiz hediyeler almak istiyorlar. Tabii GittimYedim.com ailesinin üyeleri için bulunabilecek en özel ve en benzersiz hediyenin yemek olmasına şaşırmamak gerekiyor.


Aslı ve Özge işte bu özel ve benzersiz tatların yaratıcılarından sadece ikisi. Mutfağa girip kolları sıvıyor ve kendi deyimleriyle “ısırmaya kıyamayacağınız tatlar” yaratıyorlar. Markalarının adı da bu deyime birebir uyuyor zaten: “2Cute2Bite” Bekarlığa veda, kına, nişan, düğün, doğum günü, hoşgeldin bebek, diş buğdayı, sevgililer günü, yıldönümü, yılbaşı, mezuniyet gibi özel günler ve geceler için isteğe bağlı olarak tasarlanan nefis butik kurabiyeler, pastalar ve cupcake’ler… Hepsi bu ikilinin ellerinden çıkıyor. Bize özel hazırladıkları şahane kurabiyeleri burada görebileceğiniz gibi daha pek çok farklı çeşidi de http://www.facebook.com/2cute2bite adresinde bulabilirsiniz.


Nefis kurabiyeleri görünce halay çeken GittimYedimciler. 
Yedim Abi'nin diline dikkat. :)

Fiyatlara gelince: GittimYedim.com’a özel hazırlanan kurabiye seti 35 TL. Zencefilli tarçınlı tereyağlı ya da sadece tereyağlı tarifle hazırlanan küçük adamlar 3,5 – 4 TL. Facebook sayfasında görebileceğiniz 5 cm üzeri kurabiyeler 5 – 7 TL, 20x20 cm boyutundaki büyük boy kurabiyeler ise 60 TL civarı. Cupcake’lerin tanesi 5 TL, pastalar ise 60 – 90 TL fiyat aralığında. İstediğiniz tasarıma ve özelliklere göre fiyatlar değiştiği için sipariş vermeden önce kendilerine danışmak en mantıklısı. Siparişleri en az dört gün önceden vermeniz gerektiğini de hatırlatmak gerekiyor. Ayrıca şehir dışına da gönderim yapıyorlar.
                     

Fabrikasyon ve birbirinin aynı hediyeler yerine hem lezzetli hem de benzersiz bir hediye vermek ya da sadece nefis yiyecekler yiyip midenizi bayram ettirmek istiyorsanız 2Cute2Bite’ı size gönül rahatlığıyla tavsiye edebiliriz. Sorularınız ve siparişleriniz için 2cute2biteme@gmail.com adresine mail atabilir ya da 0532 695 24 37 ve 0532 524 24 32 numaralı telefonlardan kendilerine ulaşabilirsiniz.

8 Tem 2011

Pizzetta - the Italian {Göztepe - İstanbul}

Tekrar merhaba,

Aylardır gitmek istediğim ama evime çok yakın olduğu için "ha şimdi, ha yarın" derken hep gitmeyi ertelediğim bir restorandı 'Pizzetta.' Ne kadar hatalı olduğumu dün akşam anladım.

Öncelikle restoranın minibüs caddesinin çok yakınında olduğunu, hatta minibüs caddesinden Göztepe Köprüsüne çıkan Şair Arşi Caddesi'nin üstünde olduğunu yazmak istiyorum. Araçla ulaşım için sanıyorum ki daha merkezi bir yer zor bulunur.

Neyse, gelelim mekana. Öncelikle, cadde üstündeki diğer mekanlardan direkt olarak ayrılan bir kalite hissi dışardan bile kendisini belli ediyor. İçeri girdiğimizde ise bu hissin doğru olduğunu, hatta biraz da eksik kaldığını hissediyoruz. Oldukça hoş dizayn edilmiş 2 katlı bir restoran olan "Pizzetta", yoğun ahşap kullanımı ve tertemiz mutfak kısmıyla sizleri karşılıyor. İçerideki tasarım biraz şarap evlerindeki tasarımlara benzediğinden kendimize, "acaba alkol var mıdır?" sorusunu sorduk. Zira bildiğiniz gibi gerçek italyan pizzasının yanında kola değil kırmızı şarap gider.

Menüye bir göz atıyoruz. Oldukça güzel olarak tasarlanmış menünün hatları aynen "Pizzetta"nın internet sitesinde de kullanılmış.

Başlangıç menüsü çok zengin olmasa da oldukça lezzetli olduklarını "Bruschetta" ile deneyimledik. Oldukça özenli hazırlanmış Bruschetta'nın fotoğrafını ne yazık ki sunamıyoruz çünkü anında midemize indirdik:)

"Pasta" yani makarna menüsü ise bambaşka. Yani bu kadar dolu bir makarna menüsünü başka bir yerde görmedim. Makarnaların hamurunu kendilerinin yaptığını öğrenmem de ayrı bir güzellik oldu. İtalyan pizzası özlemiyle yanıp tutuştuğum için, fiyatları 13-16 TL arasında değişen makarnaları deneyemedim ama oldukça zengin olan makarna menüsü gerçekten baştan çıkarıcı.

Gelelim pizzalara! Eşim deniz ürünlerine bayıldığı, türk damak tadından vazgeçemediği ve sebzeleri de çok sevdiği için "Quattro Stagioni" (dört mevsim) söyledik. Ben ise menüye bakıp içindekilere bile bakmadan "Napoli" söyledim.

Biz, 'ufak bir şeyler gelir herhalde bu fiyatlara' diye beklerken, bildiğiniz kocaman pizzalar geldi. Ancak hamurlar o kadar güzel ve ince açılmıştı ki, yanına söylediğimiz kırmızı şarapla fazla dayanamadılar! (eşim 2 parça bıraktı onlar da bana yaradı:)

Acıkcası biz yediğimiz pizzadan çok memnun kaldık. Dominos, Ceasear's, Pizza Pizza gibi büyüklerin domine ettiği pizza pazarında gurmelere hitap eden ürün bulmak oldukça zor olduğu için kendimizi altın madeni bulmuş gibi hissettik. Artı olarak, aynı büyüklükte pizzalara 1+1 fiyat politikasıyla 25TL civarı fiyat biçen bu pizzacılar, aynı fiyata yine 2 adet ve bu kadar lezzetli pizza yapılabileceğini görse sanıyorum hüngür hüngür ağlarlardı.

Ayrıca menüde İtalyan lezzetleri de bulunmakta. Onları da en kısa sürede deneyip sizlerle buradan paylaşacağıma emin olabilirsiniz.


Sonuca gelirsek;

Yanında şarabınızı yudumlayarak doğru düzgün bir pizza yemek istiyorsanız "Pizzetta" tam size göre! Memnun kalacağınızın garantisini verebilirim...

İlker T. sizler için yedi.

22 Haz 2011

Nutella ile Lezzetli Kahvaltı Tarifleri Atölyesi

100 kadına “Evinizden hiç eksik olmayan yiyecek nedir?” diye sorsak iddiaya girerim en az 90 tanesi “Nutella!” diye yanıt verir. Zira Nutella öyle bağımlılık yaratan bir şey ki, diyet yapanların bile zulasında en az bir kavanoz Nutella oluyor. Haklı olduğumu inkar edemezsiniz bayanlar, birbirimizi kandırmayalım şimdi. J Hatta adettendir, “ya ben alışveriş yapamadan biterse” korkusuyla evde hep fazladan bir tane Nutella kavanozu olur. (Bunu da kendimden biliyorum)

Nutella sevgimiz böylesine bağımlılık seviyesindeyken Mutfak Sanatları Akademisi’nin Nutella’ya özel hazırladığı “Nutella ile Lezzetli Kahvaltı Tarifleri Atölyesi”ne gitmezsek cidden ayıp etmiş olurduk. Atölye çalışmasına katılanlarının tamamının kadın olduğunu belirtmeme gerek yok herhalde.

İki kişilik gruplar halinde, MSA şeflerinin yönlendirmesiyle sırasıyla Nutellalı Pita Ekmeği, Nutellalı Açma ve Nutellalı Poğaça yaptık. Evinde fırın olmayan bir insan olarak pita ekmeğinin tavada yapılabildiğini öğrenmek benim için mutluluk verici oldu. Açma için kullanılan yağ miktarını görmek ise ürkütücü. J “Lezzetli şeylerin aslında zararlı olması” gerçeğini birebir yaşadık desek yeridir. Yine de yaptıklarımız fırından çıkar çıkmaz taze taze yemek harikaydı.

Elimizin hamuruyla Nutella’yı birleştirdiğimiz, ağzımıza layık bir atölye çalışmasıydı. Bu atölye çalışmasını düşünen de yapan da çok yaşasın!


Nutella istediğinizde nerede bulacağınızı çok iyi biliyorsunuz. Çeşitli atölye çalışmaları için de Mutfak Sanatları Akademisi'nin websitesini ziyaret edebilirsiniz:


http://www.msa.tc/

2 Haz 2011

Bayramoğlu Döner {Kavacık - İstanbul}

Kökenleri Bursa ve Erzurum'a dayanan döneri nasıl seversiniz? Bana göre dönerin yağlısı, iyi pişmişi, ısırdığınızda kuzu etinin tadını alabildiğiniz ve yanına herhangi bir zerzavat eklenmeden de tadı güzel olanı makbuldür. Sanırım bu tanımlara en uygun döneri de Bayramoğlu Döner'de buldum...


Birçoğumuz, bir dürüm döner yedikten sonra, "Yahu yine kesmedi, keşke şu dönere direkt dalabilsek de, doyasıya yesek" demişsinizdir. İşte Bayramoğlu Döner, size, dönere kafa göz dalmadan, bol bol ve doya doya döner yeme imkanını sonuna kadar sunuyor:)


Kaliteli kuzu etinden hazırlanan ve odun ateşinde kıvamında pişirilerek hazırlanan döner, incecik kesilerek ve odun ateşinin ısıttığı bir tandırın yan duvarlarında pişirilen süper lavaşlarla servis ediliyor. Dönerin yanında ekstra olarak alabileceğiniz ev yapımı patates kızartması da, evde tembellikten kızartıp kızartıp yediğimiz dondurulmuş patates kızartmalarından sonra hayatın anlamı gibi geliyor. Masanızı bu muhteşem döner ve patates kızartması ile donattıktan sonra da size kalan tek şey, dönerleri, sıcacık gelen lavaşlara sararak yemek!


Bayramoğlu Döner'de 110 gr'lık porsiyonlarla gelen dönerin fiyatı 12 TL. Dönerin lezzetine doyamadığınız için bir porsiyon asla yetmiyor. Bu açıdan baktığınızda fiyat biraz yüksek görülebilir, ama dönerin lezzet oranı o kadar yukarılarda ki, fiyatı çok rahat bastırıyor. Yani, adam başı 1.5 porsiyon döner, bir tabak patates kızartması ve içecek ile yaklaşık 22-23 TL'ye çıkabiliyorsunuz. Açıkçası böyle bir döner için değer;)

Bayramoğlu Döner, Kavacık dolaylarında arz-ı endam etmekte. Yer tarifi her iki yakadan gidiş için de biraz karışık olduğu için, bu seferlik, yazının sonunda açık adresini vermekle yetineceğim:)

Kavacık'a gidin, Bayramoğlu Döner'de mutlaka döner yeyin; dönerin gerçek lezzetini damağınızda hissedin... Yalnız dikkat edin, 100 gram, 200 gram derken ipin ucunu kaçırabilirsiniz!

Açık adresi: Cumhuriyet cad. No:2 Rüzgarlıbahçe, Kavacık-Beykoz

Telefon: 0216 413 00 45

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.

30 May 2011

Kayra Wine Center {Şarap & Peynir Atölyesi}

Çok içilen bir gecenin ardından rakıyla bozuşup aynı masaya oturmaz olmamızın üzerinden seneler geçti. Bu süre içerisinde balığın falan yanında şarap içer oldum, ama şarabı da çoğu zaman sadece yemeğe arkadaşlık etsin diye içiyordum. Ağzımın tadını çok iyi bildiğimden falan değil yani. J

Her zaman gidip yiyecek değiliz ya, biraz da ne yiyip içtiğimiz konusunda bilgilenelim dedik. Kayra Wine Center tarafından düzenlenen Şarap ve Peynir Atölyesi’nin haberini aldığımızda bunu kaçırmamamız gerektiğini, bizim için muhteşem bir deneyim olacağını düşündük. Gecenin sonunda ne kadar doğru karar verdiğimizi de anladık zaten.

Şarap konusunda Kayra Şarapları’nın ustalığından yararlanacaktık, ancak atölyenin diğer başrol oyuncusu peynir konusunda bizi bilgilendirmek için Cihangir’de bulunan Antre Gourmet’nin sahipleri Neşe Hanım ve Berrin Hanım yanlarına çeşit çeşit peyniri alıp gelmişti. Peynir ve tarihçesinden, peynir yapımından, dünyadaki ve ülkemizdeki peynir tüketiminden bahsettikleri çok hoş bir sunumun ardından sıra tadıma geldi.

Kayra Wine Center eğitim müdürü Ayça Hanım’ın verdiği bilgiler eşliğinde beş farklı peyniri beş farklı şarapla birlikte tattık. Her şeyden önce Ayça Hanım, çok sık yapılan bir yanlıştan bahsetti: Peynir tabağı yanında kırmızı şarap istenmesi. Beyaz şarap sevmeyen bir insan olarak gerçekten peynirin yanında da kırmızı şarabı tercih edenlerdenim, ama tadım sırasında gördük ki peynirle birlikte kesinlikle beyaz şarap içilmeli. Zaten tadım için seçilen şaraplardan sadece bir tanesi (Buzbağ Rezerv) kırmızıydı.

Atölye için yapılan peynir – şarap eşleştirmeleri şu şekildeydi:

Lor Peyniri – (Bu peynirin tadı başlı başına şahane olduğundan yanına şarap eklenmemişti.J )

Kargı Tulum Peyniri – Cameo D’oro (2008)

Keçi Tulum Peyniri – Terra Sauvignon Blanc (2010)

Kars Gravyeri – Hugel Riesling (2008)

İsli Çerkez Peyniri – Kayra Vintage Chardonnay (2009)

Gouda – Buzbağ Rezerv (2006)

Herkesin ağız tadı farklı tabii ve biz de hiçbir zaman şarap uzmanı olduğumuzu iddia etmedik, ama Onursuz Kıl Adam’la Kargı Tulum Peyniri – Cameo D’oro ikilisine hasta olduk. Uyum gerçekten muhteşemdi. Hani aklınızda bulunsun diye söylüyorum. J Bir de Kars gravyeri yağlı, ama nefis bir peynir. Onu da belirtmeden geçmeyeyim.

Çok bilgilendiğimiz, çok hoş peynirler ve şaraplar tattığımız güzel bir atölye çalışmasıydı. Arzu eden olursa Kayra Wine Center bu ve bunun gibi atölye çalışmalarını sık sık düzenliyor. Siz de web sitelerinden atölye takvimini takip edebilir ve ilginizi çeken birisine katılabilirsiniz.

Kayra Wine Center: http://www.kayrawinecenter.com/

Antre Gourmet: http://www.antregourmet.com/

23 May 2011

Edrene Ciğercisi {Kadıköy - İstanbul}

Kadıköy gibi çok sık gittiğimiz semtlerde müdavimi olduğumuz yemek mekanları var. Bunun için açken gözümüzün hiçbir şeyi görmemesi ve yeni bir yer deneyip memnun kalmama riskini almaktansa bildiğimiz yerde yemek yemenin mantıklı gelmesi gibi aslında pek de geçerli olmayan sebepler sunabiliriz. Ancak bu kez elimizde fazla bahane olmayınca hep önünden geçtiğimiz, ancak hiç oturup yemek yemediğimiz bir yeri deneyelim dedik.

Edrene Ciğercisi, The Dreamers Figures’un tam karşısında konuşlanmış bir mekan. Reks Sineması’nın paralelindeki sokaktan aşağıya indiğinizde sağda, köşede kalıyor. İçeri girer girmez sizi masalarla ilgilenen güler yüzlü yaşlıca bir bey karşılıyor. Müşteriye olan saygısından, ilgisinden ve hoşsohbetinden uzun yıllardır esnaflık yaptığı belli oluyor.

Mekanda ana yemek olarak, adından da anlaşılacağı üzere, sadece Edirne tava ciğeri var. Ancak Onursuz Kıl Adam her zamanki açlığıyla yemekten önce mercimek çorbası sipariş etmeyi ihmal etmedi ve böylece biz de şu ana kadar çok az yerde karşılaştığımız lezzette bir mercimek çorbası içebildik. Dışarıda yediğiniz mercimek çorbaları genelde ya çok sulu, ya çok yağlı ya da bir şeyleri hep eksik kalmış gibi olur, bilirsiniz. Burada ise tadı tuzu yerinde, nefis bir süzme mercimek çorbası içebilirsiniz.

Birer porsiyon Edirne tava ciğeri ve piyaz siparişimiz, Onursuz Kıl Adam çorbasını bitirir bitirmez masaya geliyor. Tabii ciğerin olmazsa olmazı soğan ve kurutulmuş kırmızı biberle birlikte... Bu arada piyazın yanına konan yumurtaları da çok başarılı bulduğumu belirtmeden geçmeyeyim. Çoğu yer genelde bu ayrıntıyı atlar çünkü. J Ciğerin porsiyonu küçük gibi görünse de oldukça doyurucu, lezzeti de bizden geçer not alacak kadar iyiydi.


Bu ziyafeti tamamlamak için yemeklerin üzerine masaya bir de kaymaklı Kemalpaşa tatlısı söyledik. Daha önce Kemalpaşa tatlısının yanında kaymak yememiştim, ama burada deneyince hastası oldum. Tatlılar da her zaman yemeye alışkın olduğumuz gibi vıcık vıcık değildi ve şurup içerisinde yüzmüyordu. Tam kıvamında…

Ağzımızda hoş tatlar, midemiz dolu bir şekilde mekanı terk ederken iki kişilik yemek için ödediğimiz rakam çok uygundu. Daha ayrıntılı fiyatlandırma isterseniz o da şu şekilde: Bir porsiyon Edirne tava ciğeri 9.50 TL, bir buçuk porsiyon 14 TL, ekmek arası 5 TL, Beykoz paça çorbası 7 TL, mercimek çorbası 3 TL, piyaz 4 TL, kaymaklı Kemalpaşa tatlısı 4 TL.

Websitesi: http://edrenecigercisi.com/

GittimYedim.Com, çok yazarlı, sosyal bir yemek girişimidir. Bu sitede gezdiğimizi gördüğümüzü değil, yediğimizi içtiğimizi anlatırız.

copirayt mopirayt: Bir takım şuursuz oburlar