5 Ara 2010

Kaynarca - Mangal Başı {Pendik - İstanbul}

#Etim Olmadan Asla!

3 arkadaş, 04 Aralık Cumartesi gününe et, et, et; et yemeliyiz diye dolaşan zombiler gibi başladık! Nedendir bilmiyorum, arkadaş grubuna bir otomobil dahil olduğunda, gitmek için ilk gazlanılan yerler yemek mekanları oluyor. Ya da sadece bizim için öyle de, kendimizi haklı göstermek için genelleme yapıyoruz:)

3 arkadaşın heyecanına 4. olarak Spooky'nin açlığının katılımı ile şekillenen et sevdamıza, yeni arabanın da gazıyla, son vermek için yollara düştük. Hedefimiz, mekanı tavsiye eden arkadaşın, bir İstanbul gecesinde gittiği ama yolu, mekanın adını ve açık adresini tam olarak hatırlayamadığı bir ocakbaşı restorandı. Tam 1 saat 15 dakikalık bir Pendik - Kaynarca turunun, çeşnili maceraların ardından, aradığımız mekanı gökte ararken yerde bulduk ve hemen içeriye daldık; mekanımız Kaynarca - Mangal Başı restorandı!

Kaynarca Mangal Başı, D-100 yolu üzerinde, Pendik-->Kadıköy istikametinde, sol tarafta yan yol üzerinde sapa bir yere sahip. Gidişi tarif etmek biraz zor olacak ama kabaca anlatmak gerekirse; Pendik yönüne doğru giderken, solunuzda kocaman bir Divan oteli göreceksiniz, otelin civarlarında, ilk Sabiha Gökçen Havaalanı tabelasından içeri girip, üst yoldan geçerek yolun karşı tarafına; yani Kadıköy yönüne dönmelisiniz. Sonrasında ise Cemal Gürsel caddesine girmek için, sağınızda göreceğiniz ilk Petrol Ofisi'nden içeri girerek yaklaşık 100 metre devam ediyorsunuz ve Kaynarca Mangal Başı tam solunuzda kalıyor(üstü sarmaşıklarla kaplı, salaş bir ilçe restoranı tadında).

Neyse, bir kere gidince zaten alışırsınız, hoş, yola alışamasanız bile, etlerini bir kere yediğinizde müptelası olacağınız için, her türlü gidersiniz Kaynarca Mangal Başı'na!

Kaynarca Mangal Başı, bildiğiniz bir ocakbaşı restoran. Her ocakbaşı gibi, mangal konseptinin temeli fındık kabuğu! Kömür olsa 15 dakika içinde yoğun dumanda ölebileceğiniz bir yerde fındık kabuğu sayesinde sağlıklı kalıyorsunuz. Gerçi, o kadar eti yiyince mide fesatından gitme şansınız da var:)

"Kaynarca Mangal Başı, diğer ocakbaşları gibi ise, ne işiniz var Kaynarca'larda" sorusu gelmeden, cevabı vereyim: Bir kere mekanda öğle saatlerinden itibaren devamlı birileri oluyor ve gidenler sadece bölge halkı değil, İstanbul'un her yerinden, "mekanı bilen" kişiler. Etleri, öğrendiğimize göre, kendi yetiştirdikleri hayvanların etleri ve temizlik açısından oldukça güven verici. Ek olarak; gerçekten çok taze, iyi dinlendirilmiş ve terbiyeli etler.

Etler, sizi girişte koca bir camekanın içinde karşılıyor. Tercih şanslarınızın arasında; pirzola, biftek, kendi yapımları olan köfte, böbrek ve soslu tavuk kanatları bulunmakta. Bizim tercihimiz, kırmızı et isteğimizi bastırmak için, sadece pirzola, biftek ve köfteden yana oldu.

Etlerin yanında isterseniz çoban salata ya da söğüş olarak domates ve biber alabiliyorsunuz. Ocakbaşı üzerinde, köz domates-biber keyfini yaşamak için, bizim tercihimi söğüş domates-biber oldu!

Siz etleri seçtikten sonra kaç kişilik porsiyon istediğinizi söylüyor ve masanıza çekiliyorsunuz(Biz, 4 kişi için 5 kişilik porsiyon söyledik!) ve demir sürahide ayranınız eşliğinde etleriniz masanıza geliyor.

Bundan sonrası ise, olayın en zevkli yanı. Etlerinizi istediğiniz kıvamda pişirip, muhabbetin dibine vururken mideye indirmek! Bu noktada hemen tekrar edeyim, etleri gerçekten çok kaliteli idi. Pirzolalar kalın, bol etli ve olması gereken kadar sinirliydi. Biftekler ise, hafif yağlı ve oldukça yumuşaktı. Köftelerine ise ayrı bir hayran oldum. Dönüşte başka bir işimiz olmasa, birkaç kilo da eve alıp götürebilirdim. Gerçi, her an gazlanıp, gidip alabilirim köftelerinden:)

Şimdi, gelelim en can alıcı noktaya. 4 kişiye istediğimiz 5 kişilik porsiyon ve Spooky'nin fazla yememesi sonucunda adam başına düşen yaklaşık 5 pirzola, 4 biftek ve 3 köftenin adam başı maliyeti sadece 27 TL! İstanbul'un merkezinde, herhangi bir restoranda tek bir bifteğe minumum 16-17 TL istenildiği düşünüldüğünde, fiyat oldukça değil, aşırı iyi!

Mekanın açık adresini de vereyim:

Fevzi Çakmak mah. Cemal Gürsel Cad. No:107 Pendik/İstanbul

Telefon: 0216 397 27 00 - 397 17 00

Afiyet Olsun!

Onursuz Kıl Adam yedi.


28 Kas 2010

Carte D'or; İzmir'li Blog Yazarları Buluşması

Bugün sizlere bir mekandan değil bir etkinlikten söz etmek istiyoruz. Haliyle mekana da ilgi çekeceğiz çünkü çok güzel bir etkinliğe ev sahipliği yaptılar.

Bu pazar gittimyedim.com İzmir ekibi olarak Carte Dor marka müdürü Nihan Hanım'ın davetlisi olarak İzmir'li blog yazarları ile Asansör Restoran'daki kahvaltıda bir araya geldik. Nihan Hanım'ın davetiyesinde yazanlar oldukça ilginçti, "Bir zamanlar siz de mi karpuz kabuğu denize düşmeden veya 23 Nisan gelmeden dondurma yiyemeyenlerdendiniz? O günler neyse ki artık geride kaldı. Biz dondurmanın mevsim meselesi değil zevk meselesi olduğuna inanıyoruz"..

Bu cümleler beni çocukluğuma götürdü çünkü yaşı yetenler hatırlarlar, bakkallarda dolaplar içinde satılan dondurmalardan önce pastane yapımı dondurmalar vardı ve bunlar Nisan Mayıs gibi satılmaya başlardı. Tabi kışın gelişini haber veren ilk soğuk günden itibaren o dondurma makinelerinin üstü bir sonraki bahara kadar branda ile örtülürdü. Carte D'or, bu etkinlikte öncelikle dondurmanın evlerimizde her mevsim tüketebileceğimiz bir tatlı ve geleneksel tatlılarımızın yanında kullanabileceğimiz bir eşlikçi olduğunu belirtmek istemiş. Öyleyse sizlere benden bir tüyo, gerçi ramazan geçti ama geleneksel güllacın yanında Carte D'or Sakızlı Muhallebili'yi deneyin bir de ;)

Etkinliğin organizasyonunu Excel İletişim Danışmanlığı'ndan Aylin Hanım üstlenmişti, kendisini özellikle mekan seçimi için tebrik etmek isterim. Tüm ekibin ortak görüşü genelde akşam yemekleri için tercih edilen bu mekanın gündüz yapılacak bir etkinlik için mükemmel bir seçim olduğuydu. Açıkçası doğma büyüme İzmir'li olarak tarihi asansöre neden daha sık gelmediğimi sordum kendime..





Evet yediğimiz içtiğimiz sona kalsın bu sefer gördüklerimizi anlatalım. İzmir'li blog yazarlarının daha önce benzer etkinliklerde bir araya geldiklerini öğrendik.. Bu buluşmada tam 27 farklı blog yazarı vardı, sağolsunlar tüm katılımcıların ve bloglarının listesini dağıttılar.. Bu sayede artıkİzmirli blogları da takip edebileceğiz.

Etkinlik, süper bir kahvaltının ardından markanın tanıtımı ve dondurma sevenlerin sayfası dondurmalı blog http://www.dondurmaliblog.com/ tanıtımı ile devam etti, ardından hep birlikte fotoğraf çekildik ve dondurmalı pastaları tattık. Sunumda Türkiye'deki dondurma tüketiminin kişi başı yılda 2.8 litre olduğu ve Amerika'da (ve hatta İsveç'te) bunun dört katı olduğunu öğrendik. Türkiye'de bu kadar düşük olmasının başlıca sebeplerinden biri tabi ki bizim ülkemizde dondurmanın sadece yazın yenmesi imiş.


Asansör Restoran'daki kahvaltımız hem görsel hem de lezzet açısından tam bir şenlikti. Üzerine tatlı olarak dondurma yiyeceğimizi bildiğimizden kendimizi durdurmak zorunda kaldık. Özellikle kare tabaklarda servis yapılması masanın etkin kullanımı (!) ve tabi estetik açısından çok iyi düşünülmüş. Taze sıkılmış portakal suyu ve çay servisi ise oldukça hızlıydı. Özellikle çay tiryakisi blog yazarlarının tesadüfen bir araya geldiği masamız, mutfaktan en uzak noktada olmasına rağmen asla çaysız kalmadık.


Evdekileri de unutmayıp harika Carte Dor ürünlerinden oluşan bir paketi de yanımıza yolluk olarak verdiler, ayrıca hediye ettikleri shaker ile yapabileceğimiz ilginç tarifleri ekledikleri kutu çok sevimliydi. Bu etkinlik için emeği geçen herkese çok teşekkürler..


Cundalı Hasan {Tarabya - İstanbul}

Yeniköy-Tarabya taraflarına kırk yılda bir gidebiliyorum ve her gidişimde de, "Niye buraya daha sık gelmiyoruz ki?" diye kendi kendime soruyorum. İstinye'den başlayan, Tarabya'ya doğru uzanan sahil gerçekten muhteşem. Oradaki güzel ev... pardon ne evi, yalıları ve yalıcıkları gördükçe... Neyse, ne diyorduk; İstinye, Tarabya çok güzel yerler. Eğer İstanbullu iseniz, haftanın yorgunluğunu atmak için buralara gitmelisiniz:)

Bizim de yolumuz Tarabya'ya; yine bir balık restoranına, boğaz manzarası eşliğinde güzel bir balık yemek için Cundalı Hasan Balık Restoranı'na düştü! Grupfoni eşliğinde(Spooky: Grupfoni, Grupanya, Şehirfırsatı derken, kontrollü bir tüketim çılgınlığının girdabına giriyoruz, sonumuz hayrolsun!) 80 TL yerine 39 TL'ye aldığımız; sınırsız meze, sınırsız yerli içki, ara sıcaklar ve ana yemekten oluşan menü, Cundalı Hasan'da bizi bekliyordu!

Bir balık restoranının ya da bir fasıl mekanın ne kadar iyi olduğunu anlamanın bence en iyi yolu, o restoranın sahip olduğu müdavim amca sayısıyla doğru orantılıdır. Eğer gittiğiniz yerde bir küçük rakısını açtırmış, yanında az meze ile balığının tadını çıkartırken Türkiye'nin gündemine giydiren bir amca ya da amcalar varsa bilin ki orası süperdir! Tahmin edebileceğiniz gibi, biz de Cundalı'nın kapısından girdiğimizde bu "amca"lardan biri, içeride ufak ufak demleniyordu:)


Garsonların da gösterdiği hoş karşılama ve ilgi ile, boğaz manzaralı bir masada yerimizi aldığımızda, seçmemiz için masaya ilk gelenler mezeler oldu. Bu arada; sıcaklık, ilgi falan derken; bu tarz fırsat sitelerinden alınan kuponlarla gidilen yerlerde gösterilen 2. sınıf müşteri muamelesi bu ara çok yaygın, böyle bir davranışla karşılaşmadığımız için de ekstra memnun kaldığımızı belirtmek isterim... Neyse, mezelerimizi; yoğurtlu semizotu, peynir, patlıcan ezme, zeytinyağlı yaprak sarma ve levrek marina olarak seçtik ve birer duble rakı ve kırmızı şarap içerek demlenmeye başladık (Spooky rakı içemediği için kırmızı şaraptan gidiyor; inançlıyım, yakın zamanda rakıya geri döndüreceğim kendisini:).


Mezeler, yaprak sarma hariç başarılıydı. Yaprak sarma biraz fazla pişirilmiş olacak ki, haddinden fazla yumuşaktı. Tam, bu güzel mezelerimiz biterken kalamar ve hayatımda yediğim en büyük ve güzel sigara böreklerinden birinin dahil olduğu ara sıcaklar masamıza arz-ı endam ettiler. Kalamar standart bir tattaydı ama sigara böreği (malzelemerini sormayı unuttum, hay kafama!) gerçekten çok lezzetliydi, utanmasam bir tane daha isteyecektim!

Mezelerimizi ve ara sıcaklarımızı silip süpürmemizin ardından, ana yemek için seçtiğimiz palamut ve çinekoplar önümüze geldi. Mevsim balıkları oldukları için oldukça tazeydiler, ama asıl olan çok güzel pişmiş olduklarıydı. Güzel bir ateşte, tam kıvamında piştiği belli olan iki balık da gerçekten çok lezzetliydiler. Cundalı, konumuzun esası olan balıklarda midelerimiz etkilemeyi başardı. Hatta bununla da kalmadı, menümüzde olmamasına rağmen, bir de meyve ikram ederek; midelerimizin yanında gönlümüzü de çok güzel aldı:)



Cundalı Hasan, Tarabya'daki balık restoranları arasında kesinlikle gidilip, yemek yenilmeyi hak eden bir yer. Mezeleri koklatan, masanıza 2 gram balık getiren yerlerin arttığı son yıllarda, ilaç gibi bir fiyat/performans oranı var Cundalı Hasan'ın. Yani GittimYedim'in bütün standartlarına uygun ve kesinlikle bir tavsiyeyi hak ediyor.

Mekana gitmek de oldukça kolay. Beşiktaş'tan Tarabya minibüslerinden birine atlıyorsunuz, Tarabya meydanında inip, sahil boyunca bir 100 metre yürüyorsunuz ve Cundalı Hasan, yolun sol tarafında karşınıza çıkıyor.

Mekanın bir internet sitesi de mevcut: http://www.cundalihasan.com/ Merak ettiğiniz diğer bütün bilgileri buradan edinebilirsiniz.

Haydi afiyet olsun bakalım.

Onursuz Kıl Adam yedi.

16 Kas 2010

Floryalı Et Restoran {Güzelbahçe - İzmir}

Çocukluğumun efsanelerinden biri olan "kendin pişir kendin ye" tarzı restoranlardan bahsederek Çeşme'den İzmir'e yol alırken, Güzelbahçe mevkisinde, karnımızın açlığı bizi Floryalı Restoran'a getirdi. Siz de muhtemelen öyle yapıyorsunuzdur, hani karnınız acıktıysa ve civardaki mekanlardan hiçbirini tanımıyorsanız en kalabalık olanına yönelirsiniz. Bizim de kurban bayramının ilk günü olmasına rağmen tıka basa dolu olan Floryalı ile tanışmamız bu şekilde oldu. Çok iyi bir seçim yaptığımızı içeriye bizi davet eden mangalda pişen et kokusunu duyduğumuzda anlamıştık bile.

Yerini nasıl anlatsam bilemedim, aslında bu tarz restoranların hepsi çocukluğumdan beri oldukları yerde duruyorlar. Yani aslen İzmirli olanlara kendin pişircilerin orası dediğimde anlayacaklar mutlaka. Yabancısı için de bu blog'da bahsi geçen Şirincan'ı baz alarak tarif edebilirim. İzmir'den Urla'ya giderken Şirincan'ı az geçin solda. Hah böyle!

Şimdi, gelelim mekana... Hava 20 derece civarındayken dışarıdaki masaların keyfini çıkarttık. Mangallar oldukça teknolojik, her mangalın kendi aspiratörü var ve koku olayı minimize edilmiş diyebilirim. Anladığım kadarıyla daha soğuk havalarda kış bahçesine çeviriyorlar.


Etleri ve mezeleri içeriden kendiniz seçiyorsunuz. Meze konusunda seçenekler oldukça geniş, biz patlıcanlı salata, turp otu, cibez ve antep ezmeyi denedik. Patlıcan salata mükemmel diyebilirim; otlar ve mezeler az yağlı geliyor, otun üzerine yarım kesilmiş limon koymuşlar, masada ise leziz sızma bir zeytinyağı duruyordu. Mezenin içinde tuz bile yok. Bunları kötülemek için değil memnuniyetimi belirtmek için yazıyorum. Bir kere mekanın konseptine uygun, hani bir yanda etler pişerken bir yanda salatanın sosunu hazırlıyorsunuz. Açıkçası pek çok yerde salatalar fazla yağlı ve tuzlu geliyor, içinde limon yerine sağlıksız limon suları oluyor vs. Burada en azından kendi damak zevkinize uygun bir şekilde mezeleri şekillendirebiliyorsunuz.


Etlerin çeşitliliği de oldukça fazla, kırmızı et ve tavuk çeşitlerinden istediğinizi seçip tarttırarak ödüyorsunuz. Mangal ve kömürler şirketten. Dana eti sevenler (ya da benim gibi kuzu yiyemeyenler) için tek kırmızı et seçeneği dana antrikot. Onun haricinde geri kalan her şey kuzu. Çeşit çeşit kuzu kıymasından köfte (inegöl, kasap, peynirli, sucuk köfte), pirzola, şiş, beyti ve sakatatlar ile beyaz etlerden tavuk kanat, but, incik vs pişmeyi bekliyordu. Bir de bıldırcın varmış.


Gelelim yediklerimiz üzerinden düşüncelerimize. Bir kere et hiç marine edilmemiş kesinlikle baharat ve tuz görmemiş olmasına rağmen hızlıca pişiyor ve oldukça taze olduğunu yerken anlıyorsunuz. Masada baharat var, köfte harici etleri biraz tuz ve kekikle tatlandırıp pişirebilirsiniz. Dana antrikot ince kesilmiş, muhtemelen de dövülmüş; marine edilmediği için iyi pişebilmesi için böyle yapılmış sanırım. Bu da bir yöntem, bence sonuç lezzetliyse olmuştur. İyi bir et mutlaka dışı çıtır içi az pişmiş sulu olmalıdır gibi bir takıntım yok. Buradan da gurmelere selam ederim :) Ha evde yapsam böyle yapmam o ayrı ;)


İçeceklere gelirsek; sanırım, buranın ana sponsoru Yeni Rakı. Masalarda rakı bardakları hazır bulunuyor ve masaya ekmekle beraber buz kovası geliyor. İçki fiyatlarını bilemeyeceğim ama kırmızı etin kilosu 45 TL, tavuğun kilosu ise 20 TL, biz iki kişi hafif içeceklerle ve gördüklerinizi yiyerek 55 TL'ye kalktık. Tabi işin içine alkol girerse hesap mutlaka artacaktır.


Kendin pişir kendin ye olayının raconu gereği bir kere ortamda en az bir kişinin kendini adaması ve sürekli etle meşgul olması gerekiyor. Böyle bir masa için bizim tespitimiz optimum kişi sayısının dört olduğu yönünde. Yoksa mangalcıbaşı cidden fazla mesai yapabilir:) Restoranın servisine gelince, eleman sayısı gayet yeterli dolayısıyla servisin hızı konusunda bir problem yok. Servis kalitesi çok iyi olmasa da çalışanlar oldukça güleryüzlü idi. Bu kadar kalabalık olmasından dolayı bir sonraki gelişimizi garantileyebilmek için sorduk. Haliyle haftasonu ve tatillerde rezervasyon gerekliymiş.

Rezervasyon için: 232-2340075

Afiyet olsun

4 Kas 2010

Starfish Balık Lokantası {Çiftehavuzlar - İstanbul}

Bağdat Caddesi üzerinde, Çiftehavuzlar’da bulunan Starfish Balık Lokantası’nın Grupfoni sitesindeki fırsatını görünce bunu değerlendirmek istedik ve midemiz bu kez balık lokantası yollarına düştü.

Mekanın normalde fiks menü uygulaması yok, ancak satın aldığımız menüde çorba, mezeler, salata, ana yemek, meyve ve yemeğin yanında alınacak içki bulunuyordu. Yemeğe, Yunan müzikleri eşliğinde, balık çorbasıyla başladık. İçinde levrek parçacıklarının olduğu terbiyeli ve kremalı olan bu çorba, mekanın özel yemeği ve gerçekten de özel olmayı hak edecek bir lezzete sahip.

Çorbanın hemen ardından masaya mezeler geliyor. Lokantanın menüsünde karides söğüş, karides kokteyl, patlıcan salatası, mantar salatası, yoğurtlu semizotu, hamsi marine, levrek marine, lakerda, tarama, Girit ezmesi ve Ege otları gibi soğuk başlangıçlar, karides güveç, yağda karides, jumbo karides, soya soslu jumbo karides, kalamar tava, kalamar ızgara, balık köftesi, balık böreği ve balık kokoreç gibi sıcak başlangıçlar bulunuyor. Bizim masamıza ise yaprak sarma ve barbunya pilaki gibi mezeler geldi.

Salatayla birlikte masaya ilk oturduğunuzda vermiş olduğunuz balık siparişi geliyor. Onursuz Kıl Adam levrek yemeyi tercih ederken, ben ise çipura yemeyi tercih ettim. Yanına da içecek olarak bir kadeh rakı ve bir kadeh kırmızı şarap aldık. Ana yemekten sonra masaya muz, portakal, kavun ve kivinin yer aldığı meyve tabağının gelmesiyle bu muhteşem yemeği sonlandırdık.

Mekanın kurucusu ve işletmecisi Yıldız Hanım, teker teker masaları gezerek afiyet olsun diyor, misafirlerin yiyeceklerle ve bunların yapımıyla ilgili sorusu olursa bu sorulara sabırlı ve ayrıntılı bir şekilde yanıt veriyor. Bunun mekana samimi bir hava katması bizim çok hoşumuza gitti. Servis hızlı, garsonlar çok nazik ve ilgili. Üstelik bu güzel mekana özel aracınız olmasa bile ulaşmanın gayet kolay olması önemli artılarından biri. İçerisi çok büyük olmadığı için hafta içi de olsa rezervasyon yaptırıp gitmekte yarar var.

Özellikle memlekete yakın bir hava solumak isteyen İstanbul’da yaşayan İzmirlilerin mekandan, yemeklerden ve ortamdan memnun kalacağını düşünüyorum. Kroki, iletişim bilgileri ve ayrıntılı menüyü görmek için mutlaka ziyaret etmeniz gereken adres ise şu:

http://www.starfishbalik.com

Son olarak, websitesinde bulunan “Balık Takvimi” de hoş bir ayrıntı olmuş, belirtmeden geçmemek lazım.

31 Eki 2010

Çukurcuma 49 {Cihangir - Beyoğlu}

Geçen ayki Pizzeria Pidos ziyaretimizin ardından, bu ay da, yine Beyoğlu civarından bir pizzacıyı; Mynet - Feşmekan'ın davetlisi olarak Çukurcuma 49'u ziyaret ettik! Mekan şöyleydi, pizzalar böyleydi demeden önce Feşmekan ekibine çok teşekkür ediyoruz. Bir süredir blog'umuzdaki yazılarımızı paylaştığımız Feşmekan.Mynet sitesi gerçekten iyi yolda, başında da mis gibi insanlar var ve ne yaptıklarını, yapacaklarını iyi biliyorlar. Midenizle aranızı iyi tutmak için her daim ziyaret edebilirsiniz:) Bu arada, yazılarımızı orada da paylaştığımızı söylemiş miydik: http://fesmekan.mynet.com/uye/gittimyedim


Neyse, bu kadar geyik yeter; ne diyorduk? Çukurcuma 49, Cihangir'in göbeğinde, bir orta çağ hanı havasında, çık sıcak bir atmosfere sahip, retro logolu, yanında güzel bir şarapla kaliteli pizzalar yiyebileceğiniz güzel bir mekan...

Hak ettiği birçok sıfatı tek bir cümlede sıraladım, sizin gözünüzde hak edeceği sıfatları sıralamayı ise, Çukurcuma 49'u ziyaret ettiğiniz size bırakıyoruz.

Çukurcuma'nın 20 ile 30 TL arasında değişen geniş bir Pizza menüsü var. Pizza 49, Da Soho, Mascarpone, Nutellasimo gibi fantastik isimli ve çok şekilli pizzalardan oluşan bu menüde Enginarlı, yumurtalı vs. gibi fantastik pizzalar da var. Pizza konusunda çok klasikçi değilseniz, bütün pizzalarını deneyebilmeniz için Çukurcuma 49'u birkaç kez ziyaret etmeniz gerekecektir.

Biz, Spooky ile klasikçiler olarak, klasik mozzarella ve sucuk&mozzarella pizzalarını denedik. İtalya'da, bu işin mabedinde pizza denemiş biri olarak(bu tasvir çok yavşakça oldu kabul ediyorum) oraya yakın bir tat yakaladıklarını söyleyebilirim. İnce hamurunun kıvamı ve malzeme kalitesi gayet iyi. Bu tarz pizzacıların en büyük sıkıntısı olan, ince hamurun pişirilirken kurutulması sorunu ise yok.



Çukurcuma 49'a, Sıraselviler caddesi üzerinden ulaşabileceğiniz gibi; İstiklal üzerinden Tünel yönüne doğru ilerlerken, Galatasaray'a gelmeden solda kalan Turnacıbaşı sokaktan (Balo sokağın karşısında oluyor kendisi) girip, dümdüz devam ederek(yaklaşık 400 m gittikten sonra solda kalıyor) ulaşabilirsiniz.

Müdavimleri arasında Feridun Düzağaç ve Cem Yılmaz gibi ünlülerin olduğu Çukurcuma 49; şarap eşliğinde güzel pizzalar yiyebileceğiniz, yoğun geçen bir günün ardından sakin bir akşam yemeği için oldukça uygun bir mekan. Pizza severlere, denemeleri için tavsiye ederiz:)

Adres: Turnacıbaşı Sok. No:49/A - Beyoğlu/Çukur

Telefon: 0212 249 00 48

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.

19 Eki 2010

Galata Meyhanesi {Beyoğlu - İstanbul}

Uzun süredir aklımızdaydı İstanbul’da güzel bir fasıl mekanına gitmek ve eğlenmek. Arkadaşlarımızın tavsiyelerine uyarak Galata Meyhanesi’ni denemeye karar verdiğimizde açıkçası bu kadar eğleneceğimizi ve midelerimizin bayram edeceğini biz bile düşünmemiştik.

Galata Meyhanesi 1993 yılından beri Pazar günleri hariç her akşam mikrofonsuz canlı fasıl yapmasıyla ve lezzetli yemekleriyle ünlü. Servis saat 19.30’da, fasıl ise 21.00’da başlıyor. Keman, kanun, ud ve darbuka çalan amcalar (amcalar diyorum, çünkü kendileri gerçekten yaş olarak büyük ve bu işin ustası) hem eğleniyor hem de etraftakilere tatlı tatlı laf atarak eğlendiriyorlar. Ortamın güzel, mekanın temiz, garsonların ilgili ve servisin hızlı olması elbette büyük artılar, ama tabi ki asıl konumuz yemekler.

Kişi başı 75 TL olarak belirlenen bir fiks menü uygulamaları var. Mekana girip oturduğunuzda sizi masanızdaki mezeler karşılıyor. Rakı masalarının olmazsa olmazı beyaz peynir, yaprak sarma, pazı sapı turşusu, karnabahar salata, mercimek köfte, levrek marine gibi mezelerle açılışı yapıp ara sıcaklara geçiyorsunuz. Mezelerin tadı çok lezzetli olmasına rağmen Galata böreğine, Arnavut ciğerine ve özellikle de yanında nefis bir yoğurtla servis edilen pazı sarmaya bayılacağınıza eminim. Ana yemek olarak ise size üç seçenek sunuluyor: Pazıda levrek, soya soslu piliç ve beğendili kebap. Biz pazıda levrek ve beğendili kebap yemeyi tercih ettik ve özellikle pazıda levreğe bayıldık! İlk bakışta porsiyonu küçük görünmesine rağmen lezzetiyle bizi bizden aldı diyebiliriz. Ana yemeklerin ardından masaya gelen meyve tabağındaki meyveler hem çeşit olarak zengindi, hem de taptazeydi. Son olarak hayatımda yediğim en güzel irmik helvalarından birini burada tattığımı da belirteyim.


Fiks menüye dahil olan içki konusunda ise şöyle bir yol izleniyor: Herkesin içki payı gecenin başında masalara servis ediliyor. Ancak bir nedenle içki içmek istemezseniz gece boyunca tüketeceğiniz tüm meyve suları, sodalar ve kolalar limitsiz. Dolayısıyla mekan hem içki içenleri hem de içmeyenleri memnun etmeyi başarıyor.

Kalabalık grupların tercihi olan mekanda yer bulmak oldukça zor. Biz sekiz kişilik grubumuz için 10 gün önceden rezervasyon yaptırmak zorunda kaldık dersek sanırım durum daha net anlaşılır. Yine de mekanın nispeten küçük ve masaların çok fazla yayılmamış olması mekandan ve fasıldan alınan zevki arttırmıyor değil.

Asmalımescit’in iki üst sokağında (Taksim Meydanı’na doğru olan tarafta), yani Orhan Apaydın Sokak’ta yer alan Galata Meyhanesi felekten bir gece çalmak ve kendi deyimleriyle “Beyoğlu’nda hem tarihi bir mekânda lezzetli yemekler yemek, hem de geleneksel fasıl müziğini usta müzisyenlerden dinlemek isteyenler için ideal bir adres.”

Mekanın Türkçe, İngilizce ve Yunanca hazırlanmış olan websitesine şu adresten ulaşabilirsiniz:

www.galata.com.tr

5 Eki 2010

Fıccın {Beyoğlu - İstanbul}

İş yeriniz Taksim ve civarındaysa ya da bir öğle/akşam yemeği vakti yolunuz Taksim'e düştüyse; bu değişkenlerin yanında bir de karnınız aç ve canınız ev yemeği istiyorsa, Tünel'e doğru Galatasaray'ı geçip, BBQ Chicken ile Starbucks'ın arasındaki sokağa dalarak, yolunuzu Fıccın'a doğru değiştirebilirsiniz.

Fıccın'ın, et yemeklerinden sebze yemeklerine, tatlılardan meyvelere kadar, çok renkli ve geniş bir menüsü var. Fiyatları da oldukça uygun durumda.

Fotoğrafta da gördüğünüz gibi menüsü oldukça geniş bir yer Fıccın. Yeni denemelerimizle bu yazıyı güncelleyeceğiz...

Birden çok kez gittiğim Fıccın'da hep farklı tatlar denedim. Sebze yemeklerini ortalamının üstünde yapıyorlar. Sebzenin yanında salçalı köfteleri de, porsiyonu ve tadıyla, öğle yemeği için oldukça doyurucu oluyor. Çorbaları da gayet iyiyken, pilavından ve özellikle seviyorsanız Çerkez Tavuğu'undan çok fazla bir şey beklemeyin derim.




Menüde meyvelerin olması da yaz için gerçekten çok keyifli oluyor. Bakalım kış için menülerinde meyve olacak mı, merak etmekteyim:)



Fıccın fiyat/performans olarak ucuza, fazla bir şey beklemeden karnınızı doyurabileceğiniz; öğle tatilinde giderseniz ayakta kalabileceğiniz, sevimli bir restoran. Ucuza karnım doysun diyorsanız, tavsiyemizi dikkate alabilirsiniz:)

Mekanın bir adet internet sitesi de mevcut: http://www.ficcin.com/

Afiyet olsun.

Onursuz Kıl Adam yedi.




21 Eyl 2010

Ogun’s Place {Hayıtbükü – Datça - Muğla}

Aslında Ogün’ün yerini sadece yemek kategorisinde yazmak içimi sızlatmıyor değil. Ogün’s aslında Datça’nın en muhteşem koylarından biri olan Hayıtbükü koyuna konuçlanmış muhteşem bir pansiyon.

Ogün’ün Yeri ile tanışmam baya öncesine dayanıyor. Bir proje sebebiyle tatil beldelerinde ufak filmcikler çekmem gerekiyordu, hep ilginç bir şeyler olsun istedim. Derken denize girmeye Hayıt koyuna gitmiştik ve Ogün’ün Yeri’nin muhteşem bahçesini görüp, sahibi Ogün’ün de elinde sopayla ağaçlardan cırcır böceği kovmaya çalıştığını keşfedince, “tamam!” dedim, “burası aradığımız mekan!”


İşte böyle sevgili okurlar... Gelelim Ogün’ün biz yemekçiler için önemine. Ogün’ün Yeri’nde gerek pansiyonda kalanlar, gerek dışarıdan gelip yemek yiyenler için birçok günlük yemek çıkıyor. Bunun dışında mekanda çeşitli Ege mezeleri, pide çeşitleri ve tatlılar oluyor.

Biz gittiğimizde günün yemeği ayvalı tavuk’tu. Gravel Bey ayvalı tavuk gibi değişik bir tada dayanamayıp onu tercih etti, ben de ızgara tavuk ve cacık istedim. Ilerleyen saatlerde de deniz başında kuşbaşılı pide yedik.



Ayvalı tavuğun detayları için Gravel Bey’e mikrofon uzatabiliriz, ancak bu lezzet pek bana göre değildi, ilginç ama fazla tatlıydı.

Izgara tavuk şiş enfesti, zira mekanın köşesinde koca bir odun fırını var zaten. Yanında gelen bulgur pilavı da gayet güzel ve tazeydi.


Cacık çok değişik ve güzeldi, zengin cacığı formatının übermenschiydi diyebiliriz.

Kuşbaşılı pide bol etli ve güzeldi, onu da bir daha gidersem tekrar yenecekler listesine ekledim.




Ulaşım


Ogünün Yeri’ne vaktiniz varsa mutlaka kalmaya da gidin. Eğer aracınız varsa Datça’ya girerken sağınıza çıkacak sanayimsi yerden “Palamutbükü” tabelasından sağa sapıyorsunuz. Ilerlemeye devam ediyor ve Mesudiye tabelalarını takip ediyorsunuz. Mesudiye’ye varınca yol tekrar çatallaşıyor ve bir taraf Hayıtbükü’ne diğer taraf da, yamulmuyorsam Ovabükü’ne gidiyor. Siz Hayıt tarafına geçiyorsunuz, sahile iner inmez Ogün’ün Yeri en sağda.

Araçsızsanız Datça Belediyesi karşısındaki ufak otogardan Mesudiye dolmuşları kalkıyor, onlara binerek Ogün’ün tam önünde inebilirsiniz. Dolmuş bedeli 5 TL, deniz ve yiyeceklerin verdiği huzur, paha biçilemez. Gitmek için ilk dolmuş sabah 10.00’da, dönüş için son dolmuş ise 18.00’da.



Fiyatlar ve biz gittiğimizdeki menü de şöyle idi:



Irazca yedi.

17 Eyl 2010

Pizzeria Pidos {Taksim - İstanbul}

Bir obur için kuşkusuz en önemli şey, uygun fiyata doyurucu ve güzel bir yemek yemektir. Sağolsun Grupanya, Pizzeria Pidos’ta menü kampanyası yapınca daha önce hiç denemediğimiz bu mekanda uygun fiyatla yemek yiyip inceleme yapma fırsatı bulduk.

Mekana gitmek için Taksim The Marmara otelini karşınıza alıp hemen solundaki sokaktan girmeniz yeterli. İleride sağda, sıcak ortamıyla Pizzeria Pidos’u göreceksiniz. Biz gittiğimizde hava güzel olduğu için hemen ön tarafa, yol üzerine de masa koymuşlardı, ama sanırım kış aylarında böyle bir uygulamaları yok. İç mekandaki masa sayısı da çok fazla olmadığı için gitmeden önce rezervasyon yaptırmakta fayda olduğunu belirteyim.

İçeriye girdiğinizde sizi güleryüzlü garsonlar ve hoş bir ortam karşılıyor. Masanıza yerleşirken pizza ustasının tezgahta pizzaları hazırladığını ve fırına verdiğini görebiliyorsunuz. En azından pizzalar konusunda bu “açık mutfak” tarzının uygulanması bizim hoşumuza giden bir ayrıntı oldu.

Grupanya kampanyası dahilinde bir pizza ve bir kadeh de şarap hakkımız vardı. Onursuz Kıl Adam tercihini Al Quattro Formaggi’den (yani parmesan, rokfor, suda mozzarella ve mozzarella içeren dört çeşit peynirli pizzadan) yana kullanırken ben ise Klasik Pizza yemeyi tercih ettim. Çok fazla beklemeden pizzalarımız ve soğuk kırmızı şarabımız geldi. Dolayısıyla servisin hızlı olduğunu söyleyebiliriz. Lezzete gelince… Bu pizzaları yedikten sonra çeşitli pizza zincirlerinden yemeye alışkın olduğunuz pizzaların çok yavan geleceğini söyleyebilirim. İnce hamuru, göz ve karın doyuran malzeme miktarı ve büyüklüğü ile pizzaları bizi fazlasıyla tatmin etti. Makarnalarında ise çok fena gözüm kaldığı için bundan sonraki gidişimizde ne yiyeceğim şimdiden belli.

Hep pizzadan bahsettik, ama buraya bir “pizzacı” demek çok yanlış olur. Menüde yaklaşık 20 çeşit pizzanın yanı sıra beş çeşit et ve balık yemeği, 10 çeşit makarna, dört çeşit risotto, yedi çeşit salata, beyaz ve kırmızı şarap seçenekleri, amaretto, grappa, limoncello gibi alkollü içecekler ve tabi ki tatlılar mevcut. Pizzalar 14 – 28 TL, risottolar 14 – 19 TL, et ve balık yemekleri 19 – 35 TL, salatalar ise 12 – 15.50 TL fiyat aralığında.

Gördüğüm kadarıyla özellikle yabancılar tarafından tercih edilen bir yer haline gelmiş. Türk müşteri sayısı çok azdı. Bir de keşke İtalyan müzikleri çalsaydı da atmosfere daha hoş bir katkısı olsaydı diye şımarıklık etmeden duramayacağım:)

Pizzeria Pidos’un iletişim bilgileri ve mekanla ilgili ayrıntılı bilgi için: http://www.pizzeriapidos.com.tr/


NOT: Fotoğraflar loş ışıkta telefonla çekildiği için pek iyi çıkmadı.

5 Eyl 2010

Sabırtaşı Restoran {Galatasaray - Beyoğlu}


"Ali bey 1936 doğumlu, Kahramanmaraş'lı. Maraşta 1987 yılında işleri bozulunca elinde avucunda ne varsa satarak altı çocukla İstanbul'a gelmiş. Çareler aramış, hayat arkadaşı Fatma Hanım ile kafa kafaya verip içli köfte yapmaya karar vermişler. İşte içli köftenin hikayesi böyle başlamış.

Bir evde bir kadın içli köfte yapmış, Ali Bey satmış, Çicek Pasajı'nda, kahvelerde...Şimdi Beyoğlu'ndan geçen herkes tanıyor onu. Sabırtaşı içli köftesi... O kadar beğenilmiş o kadar tutulmuşki Hilton ve Hyatt otelleri sipariş vermiş.

Ve nihayet Ali Bey, yıllarca İçli köfte sattığı İstiklal Caddesi'nde Taksim ve Tünel Manzaralı restaurantını açmış.

Gelenekler ve ulusal değerler ancak sahip çıkılırsa yaşarlar. Ali Bey yılların yorgunluğu ve tecrübesi ile klasik Türk mutfağının doyulmaz lezzetlerini şimdi Sabırtaşı Kebap ile Sabırtaşı İçli Köfte ve Mantı salonunda sizlere sunuyor..."


Yukarıdaki paragraflar, Sabırtaşı Restoranın kısa hikayesi, sıcak bir restoranın hikayesi yani. Sabırtaşı bile çatlarmış derler ama bu sabırtaşı çatlamamış ve Beyoğlu'nun göbeğine yerleşmiş. Sabırtaşı, içli köftesiyle bugünlere gelmiş, ama kendine has yemekleriyle de lezzetlerini arttırmış ve büyük bir restoran olmuş.


Ali Bey artık hayatta değil, ama içli köfteleri hala vazgeçilmez bir tat durumunda. Daha önce yediğim içli köftelerden farklı, çok daha büyük ve doyurucu. İki tanesiyle direkt doyabilirsiniz hatta. Ama diğer nefis tatlardan mahrum kalmamak için, ilk gidişinizde bir tane yemenizi tavsiye ederim.


Sabırtaşı'nın menüsünde, içli köftenin dışında mantı ve kebap çeşitleri bulunmakta. Mantısı da gayet başarılı ama ilk gidişimde benim tercihim HarHar Kebabı oldu. İnce kesilmiş bifteğin kavrulması ile yapılmış oldukça güzel bir kebap çeşidi HarHar.


Evet, HarHar ve içli köfte çok güzeldi, ama masadan kalkarken diğer yemekleri tatmak için en çabuk ne zaman gelebilirim diye düşünüyordum. O kadar aklımda kaldı mekan.

Peki bu kadar güzel tatların ederi ne kadar? Fiyatlar ne çok pahalı ne çok ucuz, tam kıvamında ama Sabırtaşı'na ilk ziyaretinizi fiyata göre değil, güzel lezzetlerini tatmak ve Ali Bey'in eşssiz çabasını görmek için yapmalısınız. Böylece Sabırtaşı'na çıkan 5 kat merdiven bile koymayacaktır:)

Mekanın derdini anlatacak kadar bir internet sitesi de var: http://www.sabirtasi.com.tr/
Buradan mekanla ilgili her türlü bilgiye ulaşabilir ve gitmeden önce rezervasyonunuzu yaptırabilirsiniz.

Bana bu muhteşem içli köfteyi yedirdiği için Ali Bey'e ve Ali Bey'in restoranını keşfetmeme vesile olan 15 yıllık dostum Atak'a teşekkür ederim.

Onursuz Kıl Adam yedi.

Afiyet olsun.

23 Ağu 2010

Cafe INN {Datça – Muğla}

Cafe INN
CafeINN dediğim zaman sol gözümden bir damla yaş süzülüyor, gençliğimin mekanı çünkü burası. Yıllardır Datça’ya giderim, CafeINN hep o rüzgârlı köşede durur ve Datça’da bulabileceğiniz en özenli, en Istanbulvari servise sahiptir.

Menüsünde Datça’da normal şartlar altında başka bir yerde bulamayacağınız kadar zarif kahvaltılar, tostlar ve kahveler vardır. Kalitesinde yıllardır bir değişiklik olmadı, hâlâ çok güzel. Ister kahvaltı, ister aperatif bir şeyler, ister bir 50’lik efes yiyip/içebileceğiniz mekanın kumsalda şezlongları da mevcut, gidip yiyip, üzerine denize de girebiliyorsunuz.

Mekanı genç bir çift işletiyordu yıllar önce ilk kez gittiğimde. Bu kez onları göremedim ancak kafenin kenarındaki ağacın gölgesinde yatan, tüyleri az kırlaşmış çomarı hemen tanıdım, o da değişmemişti.

Cafe INN
Benim CafeINN favorim yıllardır değişmeyen enfes tabakta kahvaltısı. Bir tabağın içine bu kadar lezzetli ve bu kadar doyurucu şeyleri sığdırabildikleri için yıllardır takdir ediyorum kendilerini.

Kahvaltıya önce ekmek üzerinde eritilmiş kaşar eşliğinde sucuklu ekmek geliyor. Sıcacık ve kıtır kıtır. Akabinde ve detayında bu şirin dikdörtgen tabaklar.

Cafe INN
Gerçek zeytinyağında Datça zeytini, İzmir tulumu, cevizler eşliğinde portakal dilimleri ve lezzetli bir tereyağı da cabası.

Kahvaltıyla beraber iki çay da ücretsiz hakkınız oluyor. Bu kahvaltının bedeli 12.50 lira ve gerçekten akşama kadar sizi tok tutuyor. Üstelik kaliteli mekan, Fikret Kızılok ezgileri eşliğinde üfür üfür esen Datça rüzgarı ve manzarası da kocaman bir bonus oluyor ve işte böyle silip süpürüyorsunuz gelenleri:

Cafe INN

Diğer notlar:


Tuvaletleri inanılmaz temiz, WiFi var, Datça’daki birçok yerin aksine kredi kartı geçerli. Paraya doymuş olacaklar ki Pazar günleri bu güzel mekan maalesef açık değil : (

Datça Atatürk caddesinde Zekeriya lokantasını arkamıza alıp karşıya, deniz kenarına geçiyoruz. Ahşap sandalyeli şık mekan karşımızda, Cafe Inn.


Cafe INN
Şu İzmir tulumunun güzelliğine bakınız. Fotoğraf courtesy of Gravel Bey.

Gravel ailesi yedi.
GittimYedim.Com, çok yazarlı, sosyal bir yemek girişimidir. Bu sitede gezdiğimizi gördüğümüzü değil, yediğimizi içtiğimizi anlatırız.

copirayt mopirayt: Bir takım şuursuz oburlar