28 Kas 2010

Carte D'or; İzmir'li Blog Yazarları Buluşması

Bugün sizlere bir mekandan değil bir etkinlikten söz etmek istiyoruz. Haliyle mekana da ilgi çekeceğiz çünkü çok güzel bir etkinliğe ev sahipliği yaptılar.

Bu pazar gittimyedim.com İzmir ekibi olarak Carte Dor marka müdürü Nihan Hanım'ın davetlisi olarak İzmir'li blog yazarları ile Asansör Restoran'daki kahvaltıda bir araya geldik. Nihan Hanım'ın davetiyesinde yazanlar oldukça ilginçti, "Bir zamanlar siz de mi karpuz kabuğu denize düşmeden veya 23 Nisan gelmeden dondurma yiyemeyenlerdendiniz? O günler neyse ki artık geride kaldı. Biz dondurmanın mevsim meselesi değil zevk meselesi olduğuna inanıyoruz"..

Bu cümleler beni çocukluğuma götürdü çünkü yaşı yetenler hatırlarlar, bakkallarda dolaplar içinde satılan dondurmalardan önce pastane yapımı dondurmalar vardı ve bunlar Nisan Mayıs gibi satılmaya başlardı. Tabi kışın gelişini haber veren ilk soğuk günden itibaren o dondurma makinelerinin üstü bir sonraki bahara kadar branda ile örtülürdü. Carte D'or, bu etkinlikte öncelikle dondurmanın evlerimizde her mevsim tüketebileceğimiz bir tatlı ve geleneksel tatlılarımızın yanında kullanabileceğimiz bir eşlikçi olduğunu belirtmek istemiş. Öyleyse sizlere benden bir tüyo, gerçi ramazan geçti ama geleneksel güllacın yanında Carte D'or Sakızlı Muhallebili'yi deneyin bir de ;)

Etkinliğin organizasyonunu Excel İletişim Danışmanlığı'ndan Aylin Hanım üstlenmişti, kendisini özellikle mekan seçimi için tebrik etmek isterim. Tüm ekibin ortak görüşü genelde akşam yemekleri için tercih edilen bu mekanın gündüz yapılacak bir etkinlik için mükemmel bir seçim olduğuydu. Açıkçası doğma büyüme İzmir'li olarak tarihi asansöre neden daha sık gelmediğimi sordum kendime..





Evet yediğimiz içtiğimiz sona kalsın bu sefer gördüklerimizi anlatalım. İzmir'li blog yazarlarının daha önce benzer etkinliklerde bir araya geldiklerini öğrendik.. Bu buluşmada tam 27 farklı blog yazarı vardı, sağolsunlar tüm katılımcıların ve bloglarının listesini dağıttılar.. Bu sayede artıkİzmirli blogları da takip edebileceğiz.

Etkinlik, süper bir kahvaltının ardından markanın tanıtımı ve dondurma sevenlerin sayfası dondurmalı blog http://www.dondurmaliblog.com/ tanıtımı ile devam etti, ardından hep birlikte fotoğraf çekildik ve dondurmalı pastaları tattık. Sunumda Türkiye'deki dondurma tüketiminin kişi başı yılda 2.8 litre olduğu ve Amerika'da (ve hatta İsveç'te) bunun dört katı olduğunu öğrendik. Türkiye'de bu kadar düşük olmasının başlıca sebeplerinden biri tabi ki bizim ülkemizde dondurmanın sadece yazın yenmesi imiş.


Asansör Restoran'daki kahvaltımız hem görsel hem de lezzet açısından tam bir şenlikti. Üzerine tatlı olarak dondurma yiyeceğimizi bildiğimizden kendimizi durdurmak zorunda kaldık. Özellikle kare tabaklarda servis yapılması masanın etkin kullanımı (!) ve tabi estetik açısından çok iyi düşünülmüş. Taze sıkılmış portakal suyu ve çay servisi ise oldukça hızlıydı. Özellikle çay tiryakisi blog yazarlarının tesadüfen bir araya geldiği masamız, mutfaktan en uzak noktada olmasına rağmen asla çaysız kalmadık.


Evdekileri de unutmayıp harika Carte Dor ürünlerinden oluşan bir paketi de yanımıza yolluk olarak verdiler, ayrıca hediye ettikleri shaker ile yapabileceğimiz ilginç tarifleri ekledikleri kutu çok sevimliydi. Bu etkinlik için emeği geçen herkese çok teşekkürler..


Cundalı Hasan {Tarabya - İstanbul}

Yeniköy-Tarabya taraflarına kırk yılda bir gidebiliyorum ve her gidişimde de, "Niye buraya daha sık gelmiyoruz ki?" diye kendi kendime soruyorum. İstinye'den başlayan, Tarabya'ya doğru uzanan sahil gerçekten muhteşem. Oradaki güzel ev... pardon ne evi, yalıları ve yalıcıkları gördükçe... Neyse, ne diyorduk; İstinye, Tarabya çok güzel yerler. Eğer İstanbullu iseniz, haftanın yorgunluğunu atmak için buralara gitmelisiniz:)

Bizim de yolumuz Tarabya'ya; yine bir balık restoranına, boğaz manzarası eşliğinde güzel bir balık yemek için Cundalı Hasan Balık Restoranı'na düştü! Grupfoni eşliğinde(Spooky: Grupfoni, Grupanya, Şehirfırsatı derken, kontrollü bir tüketim çılgınlığının girdabına giriyoruz, sonumuz hayrolsun!) 80 TL yerine 39 TL'ye aldığımız; sınırsız meze, sınırsız yerli içki, ara sıcaklar ve ana yemekten oluşan menü, Cundalı Hasan'da bizi bekliyordu!

Bir balık restoranının ya da bir fasıl mekanın ne kadar iyi olduğunu anlamanın bence en iyi yolu, o restoranın sahip olduğu müdavim amca sayısıyla doğru orantılıdır. Eğer gittiğiniz yerde bir küçük rakısını açtırmış, yanında az meze ile balığının tadını çıkartırken Türkiye'nin gündemine giydiren bir amca ya da amcalar varsa bilin ki orası süperdir! Tahmin edebileceğiniz gibi, biz de Cundalı'nın kapısından girdiğimizde bu "amca"lardan biri, içeride ufak ufak demleniyordu:)


Garsonların da gösterdiği hoş karşılama ve ilgi ile, boğaz manzaralı bir masada yerimizi aldığımızda, seçmemiz için masaya ilk gelenler mezeler oldu. Bu arada; sıcaklık, ilgi falan derken; bu tarz fırsat sitelerinden alınan kuponlarla gidilen yerlerde gösterilen 2. sınıf müşteri muamelesi bu ara çok yaygın, böyle bir davranışla karşılaşmadığımız için de ekstra memnun kaldığımızı belirtmek isterim... Neyse, mezelerimizi; yoğurtlu semizotu, peynir, patlıcan ezme, zeytinyağlı yaprak sarma ve levrek marina olarak seçtik ve birer duble rakı ve kırmızı şarap içerek demlenmeye başladık (Spooky rakı içemediği için kırmızı şaraptan gidiyor; inançlıyım, yakın zamanda rakıya geri döndüreceğim kendisini:).


Mezeler, yaprak sarma hariç başarılıydı. Yaprak sarma biraz fazla pişirilmiş olacak ki, haddinden fazla yumuşaktı. Tam, bu güzel mezelerimiz biterken kalamar ve hayatımda yediğim en büyük ve güzel sigara böreklerinden birinin dahil olduğu ara sıcaklar masamıza arz-ı endam ettiler. Kalamar standart bir tattaydı ama sigara böreği (malzelemerini sormayı unuttum, hay kafama!) gerçekten çok lezzetliydi, utanmasam bir tane daha isteyecektim!

Mezelerimizi ve ara sıcaklarımızı silip süpürmemizin ardından, ana yemek için seçtiğimiz palamut ve çinekoplar önümüze geldi. Mevsim balıkları oldukları için oldukça tazeydiler, ama asıl olan çok güzel pişmiş olduklarıydı. Güzel bir ateşte, tam kıvamında piştiği belli olan iki balık da gerçekten çok lezzetliydiler. Cundalı, konumuzun esası olan balıklarda midelerimiz etkilemeyi başardı. Hatta bununla da kalmadı, menümüzde olmamasına rağmen, bir de meyve ikram ederek; midelerimizin yanında gönlümüzü de çok güzel aldı:)



Cundalı Hasan, Tarabya'daki balık restoranları arasında kesinlikle gidilip, yemek yenilmeyi hak eden bir yer. Mezeleri koklatan, masanıza 2 gram balık getiren yerlerin arttığı son yıllarda, ilaç gibi bir fiyat/performans oranı var Cundalı Hasan'ın. Yani GittimYedim'in bütün standartlarına uygun ve kesinlikle bir tavsiyeyi hak ediyor.

Mekana gitmek de oldukça kolay. Beşiktaş'tan Tarabya minibüslerinden birine atlıyorsunuz, Tarabya meydanında inip, sahil boyunca bir 100 metre yürüyorsunuz ve Cundalı Hasan, yolun sol tarafında karşınıza çıkıyor.

Mekanın bir internet sitesi de mevcut: http://www.cundalihasan.com/ Merak ettiğiniz diğer bütün bilgileri buradan edinebilirsiniz.

Haydi afiyet olsun bakalım.

Onursuz Kıl Adam yedi.

16 Kas 2010

Floryalı Et Restoran {Güzelbahçe - İzmir}

Çocukluğumun efsanelerinden biri olan "kendin pişir kendin ye" tarzı restoranlardan bahsederek Çeşme'den İzmir'e yol alırken, Güzelbahçe mevkisinde, karnımızın açlığı bizi Floryalı Restoran'a getirdi. Siz de muhtemelen öyle yapıyorsunuzdur, hani karnınız acıktıysa ve civardaki mekanlardan hiçbirini tanımıyorsanız en kalabalık olanına yönelirsiniz. Bizim de kurban bayramının ilk günü olmasına rağmen tıka basa dolu olan Floryalı ile tanışmamız bu şekilde oldu. Çok iyi bir seçim yaptığımızı içeriye bizi davet eden mangalda pişen et kokusunu duyduğumuzda anlamıştık bile.

Yerini nasıl anlatsam bilemedim, aslında bu tarz restoranların hepsi çocukluğumdan beri oldukları yerde duruyorlar. Yani aslen İzmirli olanlara kendin pişircilerin orası dediğimde anlayacaklar mutlaka. Yabancısı için de bu blog'da bahsi geçen Şirincan'ı baz alarak tarif edebilirim. İzmir'den Urla'ya giderken Şirincan'ı az geçin solda. Hah böyle!

Şimdi, gelelim mekana... Hava 20 derece civarındayken dışarıdaki masaların keyfini çıkarttık. Mangallar oldukça teknolojik, her mangalın kendi aspiratörü var ve koku olayı minimize edilmiş diyebilirim. Anladığım kadarıyla daha soğuk havalarda kış bahçesine çeviriyorlar.


Etleri ve mezeleri içeriden kendiniz seçiyorsunuz. Meze konusunda seçenekler oldukça geniş, biz patlıcanlı salata, turp otu, cibez ve antep ezmeyi denedik. Patlıcan salata mükemmel diyebilirim; otlar ve mezeler az yağlı geliyor, otun üzerine yarım kesilmiş limon koymuşlar, masada ise leziz sızma bir zeytinyağı duruyordu. Mezenin içinde tuz bile yok. Bunları kötülemek için değil memnuniyetimi belirtmek için yazıyorum. Bir kere mekanın konseptine uygun, hani bir yanda etler pişerken bir yanda salatanın sosunu hazırlıyorsunuz. Açıkçası pek çok yerde salatalar fazla yağlı ve tuzlu geliyor, içinde limon yerine sağlıksız limon suları oluyor vs. Burada en azından kendi damak zevkinize uygun bir şekilde mezeleri şekillendirebiliyorsunuz.


Etlerin çeşitliliği de oldukça fazla, kırmızı et ve tavuk çeşitlerinden istediğinizi seçip tarttırarak ödüyorsunuz. Mangal ve kömürler şirketten. Dana eti sevenler (ya da benim gibi kuzu yiyemeyenler) için tek kırmızı et seçeneği dana antrikot. Onun haricinde geri kalan her şey kuzu. Çeşit çeşit kuzu kıymasından köfte (inegöl, kasap, peynirli, sucuk köfte), pirzola, şiş, beyti ve sakatatlar ile beyaz etlerden tavuk kanat, but, incik vs pişmeyi bekliyordu. Bir de bıldırcın varmış.


Gelelim yediklerimiz üzerinden düşüncelerimize. Bir kere et hiç marine edilmemiş kesinlikle baharat ve tuz görmemiş olmasına rağmen hızlıca pişiyor ve oldukça taze olduğunu yerken anlıyorsunuz. Masada baharat var, köfte harici etleri biraz tuz ve kekikle tatlandırıp pişirebilirsiniz. Dana antrikot ince kesilmiş, muhtemelen de dövülmüş; marine edilmediği için iyi pişebilmesi için böyle yapılmış sanırım. Bu da bir yöntem, bence sonuç lezzetliyse olmuştur. İyi bir et mutlaka dışı çıtır içi az pişmiş sulu olmalıdır gibi bir takıntım yok. Buradan da gurmelere selam ederim :) Ha evde yapsam böyle yapmam o ayrı ;)


İçeceklere gelirsek; sanırım, buranın ana sponsoru Yeni Rakı. Masalarda rakı bardakları hazır bulunuyor ve masaya ekmekle beraber buz kovası geliyor. İçki fiyatlarını bilemeyeceğim ama kırmızı etin kilosu 45 TL, tavuğun kilosu ise 20 TL, biz iki kişi hafif içeceklerle ve gördüklerinizi yiyerek 55 TL'ye kalktık. Tabi işin içine alkol girerse hesap mutlaka artacaktır.


Kendin pişir kendin ye olayının raconu gereği bir kere ortamda en az bir kişinin kendini adaması ve sürekli etle meşgul olması gerekiyor. Böyle bir masa için bizim tespitimiz optimum kişi sayısının dört olduğu yönünde. Yoksa mangalcıbaşı cidden fazla mesai yapabilir:) Restoranın servisine gelince, eleman sayısı gayet yeterli dolayısıyla servisin hızı konusunda bir problem yok. Servis kalitesi çok iyi olmasa da çalışanlar oldukça güleryüzlü idi. Bu kadar kalabalık olmasından dolayı bir sonraki gelişimizi garantileyebilmek için sorduk. Haliyle haftasonu ve tatillerde rezervasyon gerekliymiş.

Rezervasyon için: 232-2340075

Afiyet olsun

4 Kas 2010

Starfish Balık Lokantası {Çiftehavuzlar - İstanbul}

Bağdat Caddesi üzerinde, Çiftehavuzlar’da bulunan Starfish Balık Lokantası’nın Grupfoni sitesindeki fırsatını görünce bunu değerlendirmek istedik ve midemiz bu kez balık lokantası yollarına düştü.

Mekanın normalde fiks menü uygulaması yok, ancak satın aldığımız menüde çorba, mezeler, salata, ana yemek, meyve ve yemeğin yanında alınacak içki bulunuyordu. Yemeğe, Yunan müzikleri eşliğinde, balık çorbasıyla başladık. İçinde levrek parçacıklarının olduğu terbiyeli ve kremalı olan bu çorba, mekanın özel yemeği ve gerçekten de özel olmayı hak edecek bir lezzete sahip.

Çorbanın hemen ardından masaya mezeler geliyor. Lokantanın menüsünde karides söğüş, karides kokteyl, patlıcan salatası, mantar salatası, yoğurtlu semizotu, hamsi marine, levrek marine, lakerda, tarama, Girit ezmesi ve Ege otları gibi soğuk başlangıçlar, karides güveç, yağda karides, jumbo karides, soya soslu jumbo karides, kalamar tava, kalamar ızgara, balık köftesi, balık böreği ve balık kokoreç gibi sıcak başlangıçlar bulunuyor. Bizim masamıza ise yaprak sarma ve barbunya pilaki gibi mezeler geldi.

Salatayla birlikte masaya ilk oturduğunuzda vermiş olduğunuz balık siparişi geliyor. Onursuz Kıl Adam levrek yemeyi tercih ederken, ben ise çipura yemeyi tercih ettim. Yanına da içecek olarak bir kadeh rakı ve bir kadeh kırmızı şarap aldık. Ana yemekten sonra masaya muz, portakal, kavun ve kivinin yer aldığı meyve tabağının gelmesiyle bu muhteşem yemeği sonlandırdık.

Mekanın kurucusu ve işletmecisi Yıldız Hanım, teker teker masaları gezerek afiyet olsun diyor, misafirlerin yiyeceklerle ve bunların yapımıyla ilgili sorusu olursa bu sorulara sabırlı ve ayrıntılı bir şekilde yanıt veriyor. Bunun mekana samimi bir hava katması bizim çok hoşumuza gitti. Servis hızlı, garsonlar çok nazik ve ilgili. Üstelik bu güzel mekana özel aracınız olmasa bile ulaşmanın gayet kolay olması önemli artılarından biri. İçerisi çok büyük olmadığı için hafta içi de olsa rezervasyon yaptırıp gitmekte yarar var.

Özellikle memlekete yakın bir hava solumak isteyen İstanbul’da yaşayan İzmirlilerin mekandan, yemeklerden ve ortamdan memnun kalacağını düşünüyorum. Kroki, iletişim bilgileri ve ayrıntılı menüyü görmek için mutlaka ziyaret etmeniz gereken adres ise şu:

http://www.starfishbalik.com

Son olarak, websitesinde bulunan “Balık Takvimi” de hoş bir ayrıntı olmuş, belirtmeden geçmemek lazım.

GittimYedim.Com, çok yazarlı, sosyal bir yemek girişimidir. Bu sitede gezdiğimizi gördüğümüzü değil, yediğimizi içtiğimizi anlatırız.

copirayt mopirayt: Bir takım şuursuz oburlar